6 Mayıs 2013 Pazartesi

Şampiyon Galatasaray,İkinci Aziz Yıldırım ve Yıldırım Demirören..



Türkiyede normal ligi birinci sırada tamamlamayı garantileyen Galatasaray'ın şampiyonluğu üzerine bir yazı yazmak isterdim ama bundan daha mühim konularda yazmak farz olmuştu..

Fenerbahçe'ye ve Türk Futboluna Yakışmayan İki İsim

Şükrü Saraçoğlu Stadı 
Futbolun temelde bir oyun olduğunu ve oyunların insanları eğlendirmek, kaynaştırmak, birleştirmek için dizayn edilmiş sosyal aktiviteler olduğunu malesef ki konu futbol olunca unutuveriyoruz. Futbolu bir ölüm kalım meselesine,uğrunda kavga edilecek bir konu haline ve hatta bir cinayet sebebi haline bile getirebiliyoruz.
Bu sadece bizim ülkemize has bir durum değil elbette. Bu sosyologların araştırması gereken bir problem olmakla beraber bu sorunu çözmesi gerekenlerden birisi de futbolun başındaki isimler yani federasyon yöneticileri ve kulüp başkanlarıdır. Bu isimlere bağlı olarak çalışan teknik direktörler  ve futbolcular da konuyla direkt ilgilidir.Futbol fanatikleri bu kişilerin ağızlarından çıkan her kelimeye derin anlamlar yüklüyorlar. Örneğin kaybedilen bir maçtan sonra bir yöneticinin karşı takımı ve ya hakemleri suçlayıcı bir demeci taraftarın gözünde o hakemi veya takım oyuncusunu bir düşman haline getirerek kitlesel hakaretlere uğramasına ve tehdit edilmesine dahi yol açabiliyor.Bu ve benzeri örnekler çoğaldıkça fanatiklerin birbirine duyduğu kin ve nefret de misliyle artarak devam ediyor.
Vahşi kapitalizmin bir oyun değil de endüstri olarak gördüğü futbol içerisine ekilen bu kötü tohumların meyvelerini de kitlesel terör eylemlerini aratmayacak sahnelerle stad yakma, birbirine taş ve sopalarla saldırma, bıçaklama, linç gibi maç öncesi ve sonrası olaylarda görmekteyiz. "Gerilim artarsa, heyecan da artar, heyecan artarsa maça ilgi de artar, bu da daha fazla bilet satışı,daha fazla reklam, daha fazla yayın geliri olarak bize geri döner" şeklinde hesaplar yapanlar sadece futbol endüstrisinin başındaki sermayedarlar değil aynı zamanda bu endüstrinin çarklarını oluşturan külüp yöneticileri, federasyon idarecileri ve bunların güdümündeki teknik direktör ve futbolculardır.

Bu kişilerin ne kadar etkili ve güçlü olduklarını yol açtıkları futbol terörü ne kadar acı ve vahim sonuçlar doğurursa doğursun bu kişilerin hiçbirşekilde ceza ve yaptırıma maruz kalmadıklarından ve koltuklarını terk etmediklerinden de anlayabiliriz.
Türkiye'deki futbol holiganlığının doruk noktası belki de Galatasaray - Fenerbahçe rekabetidir. Ülkenin en çok taraftara sahip olan bu iki köklü kulübü arasındaki rekabetin benzerlerini yurt dışında da görmekteyiz.Bir İspanya'daki Barcelona Real Madrid, Almanya'daki Bayern Münich Dortmund ve futbolun beşiği dediğimiz İngiltere'deki Manchester United Arsenal rekabeti bu örneklerden bazılarıdır. Bizim ülkemizden farklı olarak bu ülkelerdeki holiganlık ve futbol terörünün sebebi futbol yöneticileri,teknik direktörler ve ya hakemler değil taraftarın bizzat kendisidir. Özellikle İngiliz Holiganizminin bir numaralı sorumlusu taraftarın maç öncesi ve sonrasında tükettiği aşırı alkol olarak gösterilebilir. Ve bu ülkelerde fair-play ahlakına aykırı tutum ve yorumlarda bulunan futbol aktörleri ağır şekilde cezalandırıldığı gibi kaybeden takımın kazananı sahasında alkışlama geleneği gibi son derece futbol ruhunu yansıtan örnekleri de sık sık görüyoruz. Önceki yıllarda şampiyonluğu garantileyerek rakip takımın sahasına maç yapmaya giden Manchester United, Chelsea, Arsenal gibi takımlar rakipleri tarafından alkışlanarak tebrik edilmiş ve centilmenlik örneği gösterilmiştir.

Kadıköy
Bunun aksine bizim ülkemizdeki örnekler ise Galatasaray'ın 2011-2012 sezonu sonunda Fenerbahçe stadında kazandığı şampiyonluk maçı sonrası çıkan saha ve saha dışı olaylar, rakibini alkışlamayı bırakın şampiyonluk kupasının dahi verilmesini engellemek adına stadın ışıklarının söndürülmesi ve Galatasaray'ın şampiyonluk kupasını karanlıkta kaldırması ve sonrasında Fenerbahçe taraftarının stadı yakmaya çalışması ve stad çevresindeki benzin istasyonu tahrip etme, polis aracı yakmaya varacak kadar vahim ve üzücü olayların yaşanması tarihe kara bir leke olara geçmiştir. Daha evvelki yıllarda ise yine bir kupa finalinde kaybeden taraf olan Fenerbahçe'nin rakibinin kupa seramonisi sırasında dahi sahaya çıkmayarak adeta rakibinin kupa almasını protesto etmesi gibi centilmenlik ve ahlak dışı örnekler oldukça çoğaltılabilir ve hepsinin ortak noktasında tek bir isim yatmaktadır : AZİZ YILDIRIM.

Burada sorulacak soru şudur: Tüm bu futbol fanatizmi ve terörünün arkasındaki şey sadece futbolu para olarak gören sermayedarlar mı, yoksa futbolu kişisel egolarını tatmin etmek için kullanan bazı hasta ruhlu kişiler ve bu kişileri koruyup kollayan makam mevki sahibi kişilerin gayri ahlaki tavır ve davranışları mı?
3 Temmuz 2011'de başlayan ve ülkemizde birçok kesim tarafından futbolun temizlenmesi olarak algılanan "şike süreci" sonuçları itibariyle gelinen noktada ülkede hemen hiçbirşeyin değişmediği, ve değişmemesi için herşeyin yapıldığı aşikardır. Şike davasında suçlu bulunan ve mahkeme tarafından cezalandırılan birçok isim ve en başta Aziz Yıldırım eski görevlerine büyük bir yüzsüzlükle halen devam etmektedir. Bu anlaşılabilir, kabul edilebilir bir durum değildir. Şike davasında yargılanmış olan ve bazı yöneticileri ceza almış olan; yöneticiliği sırasında kulübü mali açıdan adeta batırdığı tescillenen ve son kongrede mali açıdan dahi ibra edilmeyen Beşiktaş'ın eski başkanı Yıldırım Demirören'in Türk futbolunu kurtarmak adına Türkiye Futbol Federasyonunun başkanlığına getirilmesi  başlı başına ülke futbolunun nasıl bir bataklık içinde olduğunu, ve olmaya devam ettiğini göstermektedir.Bu kişinin başında bulunduğu PFDK, ve Tahkim kurulunun skandal kararlarına hele hiç değimmiyorum işin içinden çıkamayız..

Karanlıkta Kupa Töreni
Yine hemen her açıklamasında, her basın toplantısında birileri ,birşeyleri üstü kapalı olarak suçlayan,kazansın kaybetsin her maçtan sonra taraftarı manipüle eden açıklamalara imza atan Aykut Kocaman'da bu kaos ortamının mimarlarından birisidir. Ülkenin içinden geçtiği ve neredeyse bütün soru işaretlerinin üzerinde yoğunlaştığı kulüp olan Fenerbahçe'nin teknik direktörü olarak yaptığı açıklamada "Galatasaray'ın saha içinde ve dışında bu şampiyonluğu vereceğini zannetmiyorum" demeci, yine Benfica ile oynanacak yarı final ikinci maçı öncesi verdiği "kaybedersek rakibimizi alkışlarız" çıkışının sonrasında matematiksel olarak şampiyonluğu kaybettikleri İBB maçı sonrası "Galatasaray'ı Kadıköy'de alkışlamayacağız" demeci birbiriyle tamamen zıt ve bu kişinin ne kadar artniyetli ve insanları provoke etmeyi amaçlayan, barış kardeşlik ve fair play ruhuyla asla bağdaşmayan açıklamalarına bazı örneklerdir.
Şampiyon Galatasaray
Sonuç itibariyle Türkiye'de futbolun neden olduğu terörizm ve holiganlığın sebebi taraftarın kendisi değil, taraftarı birbirine düşüren, futbolun ruhundan, barıştan,kardeşlikten, fair-playden haberi dahi olmayan, tamamen kişisel çıkar ve egolarını tatmin etmek adına milyonları yönlendirmekten çekinmeyen bu kişilerin varlığı devam ettikçe  Türk futbolunun iyi bir yere gelmesi de mümkün gözükmemektedir.
Kişisel başarılarını başkalarını tehdit ederek, şike yaparak, gayri ahlaki davranarak kazanan, kişisel başarısızlıklarını ise başkalarına çamur atarak,başkalarını hedef gösterek, camiaları suçlayarak tehdit ederek örtbas etmeye çalışan,mesub oldukları camialara ve makamlara asla yakışmayan bu kişilerin ülke futbolundan elini çektiği, Şampiyonluğu garantileyen takımın, rakibinin sahasında kafasına su şişesi değil de konfeti yağdığı ve alkışlandığı bir sahneyi Türk futbolunda görmek umuduyla hoşçakalın.

@OffluHoca