22 Haziran 2011 Çarşamba

Madımak için şok istek!



Savcıdan Madımak Oteli’nin yakılması ve 37 kişinin öldürülmesine ilişkin davada şok talep...

 Kemal Göktaş

Madımak için şok istek!
37 aydının öldürüldüğü Sivas katliamıyla ilgili ana davadan ayrı olarak açılan ve kurban yakınlarının ancak 5 yıl sonra haberdar olduğu davada savcı, firari 6 sanık için zamanaşımı istendi...

Son zamanlarda Ergenekon ve PKK ile ilişkilendirilmeye çalışılan Sivas olaylarıyla ilgili firarda olan 6 sanık zamanaşımı sayesinde kurtuldu. Ana davadan dosyaları ayrılan 7 firari sanığın yargılandığı davada, hakkında yokluğunda tutuklama kararı bulunan ancak bugüne kadar yakalanamayan ve ‘anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs’le suçlanan sanık Cafer Erçakmak ile ilgili dosyanın ayrılarak başka bir esasta görülmesi, diğer 6 sanık hakkındaki davanın ise zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle düşmesine karar verilmesi talep edildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın dünkü duruşmasında, Savcı Hakan Yüksel sanıklar Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca, Yılmaz Bağ ve Necmi Karaömeroğlu’nun daha az ceza öngören “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüse iştirak” suçundan yargılandığını hatırlattı. Bu suçtaki zamanaşımının 15 yıl olduğunu, suç tarihinin 2 Temmuz 1993 olduğu dikkate alındığında 2 Temmuz 2008 tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğunu savunan Yüksel, bu sanıklar hakkındaki davanın düşmesini istedi. Talep kabul edilirse yakın tarihin en büyük katliamlarından birinin sanıkları hiçbir ceza almadan kurtulacak.

Ailelerin avukatının haberi yok

VATAN’a konuşan Sivas’ta hayatını kaybedenlerin ailelerinin avukatı Şenal Sarıhan ise savcının mütalaayı açıkladığı davadan haberdar edilmediklerini söyledi ve olaya büyük tepki gösterdi: “Bu davadan haberimiz yok, takip ettiğimiz bir dava da değil. Bu davanın bir kere bize tebliğ edilmesi gerekirdi. Ama bu yapılmadı. Bu ciddi ve toplumsal bir dava. Mahkeme, esas hakkındaki iddiamızı açıklamamız için bize bildirimde bulunulmalıydı. Katılanlar adına müdahil olmak için hemen başvuracağım.”

‘İnsanlığa karşı suç işlediler’

Sarıhan, bu suçlarda zamanaşımı işlememesi gerektiğini savundu: “AİHM’ye göre bu tür suçlar ’insanlığa karşı suçlardır’ ve bunlarda zaman aşımı işlemez. 5237 sayılı TCK’ya göre “siyasal, felsefi, ırki veya dini gerekçelerle” işlenen suçlar “insanlığa karşı suç” sayılıyor. Ve zaman aşımı işlemiyor. Ancak eski TCK’ da olmadığı için katliam sanıkları için işletilmiyor.”

37 AYDINI DİRİ DİRİ YAKMIŞLARDI

PİR Sultan Abdal’ı anma etkinliklerinde, 2 Temmuz 1993 günü cuma namazından çıkan bir grup, Aziz Nesin’in, Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” isimli kitabını Aydınlık Gazetesi’n-de yayımlamasını bahane ederek, Madımak Oteli’ni ateşe verdi. Otele sığınan aydınlardan, Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin’in de aralarında bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak can verdi. Aziz Nesin ve 50 kişi de kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu.

‘Provokatör’ Fransa’da polis Sivas’ta arıyor

Olayların baş aktörlerinden Dönemin Refah Partili Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak’ın eyleminin, “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs” suçunu oluşturduğunu belirten Yüksel, bu suça ilişkin zaman aşımı süresinin dolmadığını söyledi. Erçakmak’ın hala yakalanmadığını belirten Yüksel, davanan sürüncemede kalmaması için Erçakmak’ın davasının ayrılmasını istedi. Mahkeme, firari sanığın yakalanmasının beklenmesini, Adalet Bakanlığı’ndan bilgi istenmesini kararlaştırdı.

Halkı galeyana getirmişti

Ancak müdahil avukatların firari sanığın Fransa’da olduğunu beyan etmelerine rağmen Sivas Emniyet Müdürlüğü’nden gönderilen yazıda, Erçakmak’ın yakalanması çalışmalarına devam edildiği söylendi.Ankara Emniyeti’nden gelen yazıda ise sanığın yakalanmasına ilişkin müzekkereye hala olumlu yanıt verilmediği de yer aldı. Erçakmak, olayların “provokatörü” olarak gösteriliyordu. Madımak Oteli’ne itfaiyenin müdahalesi sırasında merdivenlere çıkarak, halkı galeyana getirmiş ve Aziz Nesin’e saldırmıştı. Erçakmak uzun süre dönemin belediye başkanı Temel Karamollaoğlu ile karıştırılmıştı.

15 Haziran 2011 Çarşamba

OLMADI KEMAL AMCA...



Muhterem cemaat;
Biliyorsunuz ki 14 Haziran seçimleri AKP'nin zaferiyle(!) sonuçlanmıştır.Bu aslında pek de beklenmeyen bir sonuç değildi zira seçimden önce hemen herşey AKP lehine planlanmış,kurulmuş saat gibi işledi. O kadar dakik bir saat gibi işledi ki hem skandal üstüne skandallar patlatan ÖSYM bile durduramadı bu planı. AKP medyası o kadar güçlü ki halkın gözünü sadece ve sadece AKP'nin sözde icraatlarıyla ve HAYAL MAHSULU seçim vaatleriyle bir güzel boyadılar.Kargaların bile güldüğü sözde "ÇILGIN Proce" bile akil adamlarca tartışıldı güya! AKP'ye muhalefet yapan iğneden ipliğe herkes,kurum en tepeden alenen tehdit edildi,hakkında işlem başlatıldı,mahalle baskısı oluşturuldu ve hatta tutuklandı,hapislere konuldu.
RTE o nev-i şahsına münhasır kişiliğiyle gayet güzel bağdaştırdığı "mahalle kabadayısı" edalarında meydanlardan adeta "alayına gider hüleyn" tarzında çıkışları,hedef göstermeleri,tehdit ve şantaj adledilebilecek birçok söylemleriyle gerilimi iyice artırıp rakiplerinin de sevyesini düşürme çabasından vazgeçmedi yine..
AKP "Habur" skandalı sonrası yükselen MİLLİYETÇİLİK dalgasıyla kendine tehdit oluşturacak MHP'yi seçime sayılı günler kala "KASET" yoluyla vurdu.
Artık herkesin bildiği bir "DERİN AKP" veya "imamınordusu" kavramları ilköğretim çağında dahi tanınmıştır, daha kötüsü kanıksanmıştır. Artık bu tarz nokta operasyonlarında düğmeye kimin bastığı ve işi kimin gördüğü aşikar olmuştur.
Buraya kadar yazdıklarımın hemen hepsi zaten geçmiş seçim ve referandum dönemlerinden aşina olduğumuz tablolardır.. Yalnız buraya kadar hiç değinmediğim bir Yeni CHP söyleviyle seçime iddialı girmek isteyen,fark yaratmak isteyen,yeni söylemleriyle ve adaylarıyla merkeze,hatta sağa yaklaşıp oy oranını yükseltmek isteyen bir Kemal Kılıçdaroğlu gerçeği vardı geçmiş seçimlerden farklı olarak.
Kılıçdaroğlu malesef belki acemilikten,belki AKP'nin tuzaklarını sezememesinden birçok hata yaptı seçim sürecinde.Çok boş ve iktidar tarafından mizah malzemesi olarak sıkça kullanılan "Benim Adım Kemal , Ben parayı bulurum" dan tutun da yükselen milliyetçilik hissiyatının tam aksine "Bedelli Askerlik" ve "Kürtlere Özerklik,Af" gibi zamanlaması ve yer son derece hatalı ve AKP'nin ekmeğine yağ süren birçok söylemin içine girdi Kılıçdaroğlu. AKP'nin yumuşak karnı olan "Habur,Kürt Açılımı ve Skandallar, Yolsuzluklar" üzerine gideceğine, YENİ CHP söylemi altında halka kimsenin pek de inanmadığı "aile sigortası,her yoksula 600 lira" gibi içeriği dolu olsa bile halka ütopik gelen sloganlarla gidildi.
Evet Habur yüzünden Kürt açılımı yüzünden ve yolsuzluk dosyalarının hayli kabarması ve Erdoğanın aşırı agresifliği üzerinden hayli puan kaybeden AKP'nin açıklarını Yeni CHP adeta tek tek YAMADI...
Haburu yapan AKP idi, ama Habur unutuldu herkes bir anda "özerklik ve bedelli askerlik" konuşur oldu.Yeni CHP adeta intihar etti bu noktada. Halkın nabzını iyi tutamamıştı CHP.
Bütün bunların üstüne bir de Sol ile CHP ile yakından uzaktan alakası olmayan ,hatta sağcılığıyla meşhur bazı popüler kişilerin de partiden aday gösterilmesi ve merkeze hatta sağa kayan (örnek türban açılımları) tutumlarıyla küstürülen bir kısım sol seçmen üstüne parti içi çekişmelerin de kesinlikle tuz biber ekmesi CHP'nin seçim başarısızlığındaki önemli faktörler olmuştur.
Buraya kadar seçim döneminin fotoğrafını çekmiş olduk. Seçimden sonra ise CHP'den sağ tandanslı adayların tek tek kopmaları, parti içi hesaplaşmaların yine parti imajına zarar vermesi ve muhtemel bir parti içi restleşm- hesaplaşma dönemi bekliyor CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu'nu. Kişisel görüşüm Kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi yönündeydi fakat kendisi savaşmadan gitmek istemiyor ve %26 oy almasını başarı olarak ilan ediyor ki bu tamamen yanlıştır Bu seçim bir iktidar değişimi seçimiydi CHP açısından ya hep ya hiç seçimiydi.Zaten onun için kopartılmadı mı bunca YENİ CHP tantanası? Sonuç ne oldu peki? Aynı Tas Aynı hamam..Yine parti içi savaş. Bu savaştan yine CHP zararlı çıkacaktır. Olmadı Kılıçdaroğlu...

14 Haziran 2011 Salı

Başbakanın Ofisi

SEÇİMDE HİLE VARSA EĞER, CHP ve MHP BUNU KANITLAYABİLİR...

SEÇİMDE HİLE VARSA EĞER, CHP ve MHP BUNU KANITLAYABİLİR...

Seçimde hile olayı hep konuşulur ama hiç sonuç alınmaz nedense, konuşulur ve unutulur gider… Ama bu kez öyle olmamalı, konuşuluyorsa eğer, ciddi ciddi araştırmalı ve bu araştırmalar sonuçlandırılmalı… Benim 12 Haziran seçimi üzerinde kuşkum var, yakın çevrem de buna tanıktır… AKP’nin yüzde yani iki insanımızdan birinin oyunu almış olduğuna inanmıyorum ben, kişisel yargım budur… Ama seçimde hile var diyebilmek için, kanıt olması gerek, bu iddiayı doğrulayacak bilgi ve belgeye ulaşılması gerek, boş iddialar da bize yakışmaz…

Önce Nihat Genç’in bu konudaki tespitlerini masaya yatıralım. Ne demişti Nihat Genç:

“Dünya siyasi tarihinde eşine benzerine rastlanmayan ve üç seçim aynı grafikle başlayıp aynı grafikle sona eren, yani ekranlar saat yedide açılır yüzde altmışların üstündeki AKP üç seçimdir bir saat içinde çekile çekile yüzde elliye çekilir ve seçim biter...Milyonlarca seçmen bunun büyük bir oyun olduğunu düşünüyor, böyle düşünerek delirmiş durumdalar, o halde, milyonlarca delirmiş partilinin bu delirmiş halini tedavi etmek önce CHP’nin görevidir…”

Biz seçim sonuçlarını SKY TÜRK ekranından izledik, adım adım. Ekranda ilk sonuçlar görünmeye başladığında AKP yüzde 57 ile başladı ve yanılmıyorsam, spiker bir ara, ilk açılan sandık sonuçlarına göre AKP’nin yüzde yetmiş ile önde başladığını duyurmuştu. Ama işi garantiye alalım biz, gördüğümüzü söyleyelim ve yazalım, evet, duyduğumuz ve gördüğümüz ekrandan, AKP’nin ilk seçim sonucu yüzde 57 olarak bize duyuruldu… Elbet çok öfkelendik, olamaz dedik içimizden…

Ardından geçen zamanla, Yüzde 57 ile başlayan AKP adım adım düştü, CHP ise adım adım yükselmeye başladı, tıpkı MHP gibi, bu bize biraz garip geldi… Yüzde 57, 56.9, 56.8,56.7... 55,54,53… diyerek düşmeye başladı AKP gözlerimizin önünde…

İlk soru şu oldu kendimize; nasıl oluyordu da çok yüksek oy alan AKP, ekranlar açıldıktan seçim sonucu alınıncaya kadar düşmeye devam etmişti, yüzde 57’den yüzde,49,9’a kadar… Yüzde 57 ile yüzde 49.9 aralığında AKP bir puan bile oy alıp yükselmedi hiç, hep düştü… 
Nihat Genç’in tespiti de bizimle aynı, o da aynı soruyu sormuş: “ekranlar saat yedide açılır yüzde altmışların üstündeki AKP üç seçimdir bir saat içinde çekile çekile yüzde elliye çekilir ve seçim biter?”

Bu tespit ile bir seçim hilesi olduğunu kanıtlayabilir miyiz, hayır, bu durum kuşku yaratır ama kanıt olmaz, sorarsanız “seçim bu, halkın tercihi bu” der geçerler…

Ama kanıt olabilecek bir çıkış yolu bulabiliriz, nasıl mı?

Seçim sonuçları çok detaylı olarak verildi bize, “katılım yüzdesi, açılan sandık, partilerin oy sayısı ve oranları” gibi… Bu açıklamalarda ikinci dikkatimizi çeken ise şu oldu; “açılan sandık yüzde 70, katılım oranı yüzde 25… Açılan sandık yüzde 80 katılım oranı yüzde 40…”

Bu durumu gördüğümüzde isyan etmiştik evimizde, haykırmıştık;
 nasıl oluyordu da seçime katılım oranı böylesi ağır bir şekilde düşük oluyordu, çünkü bu şekilde devam etmesi halinde, katılım yüzdesi 50-60, taş çatlasa 70 seviyesinde kalacaktı, bu imkansızdı, böylesi önemli bir seçimde katılım çok düşük olamazdı…

Bu durum seçim sonucuna yakın bir süreye kadar devam etti. Açılan sandık sayısı yüksek ama katılım çok düşük… Buna karşın kesin olmayan sonuçlar açıklanırken, “AÇILAN SANDIK YÜZDE 100 KATILIM ORANI YÜZDE 86.7” olarak söylendi bize… İşte katılım oranına ilişkin gazete haberi:“Seçime katılım oranı yüzde 86, 7 ile son yılların zirvesine çıktı. Katılım Avrupa genelini de sollarken bu oran 22 Temmuz 2007 seçimlerinde 84, 5 olarak gerçekleşmişti.”

Yani rekor bile kırmışız katılım oranı yüksekliğinde, ama bize açıklanan ilk katılım oranları çok düşüktü, nasıl oldu bu iş?

Araştırın, alın bakın TV’lerin seçim haber kayıtlarını, açılan sandıklar yüzde sekseni bulduğunda katılım oranları hala yüzde 50, 60, yüzde 55 gibi rakamlardaydı, biz duyduk ve gördük ekranlarda… Öyle ya, yüzde 75’i açılmış bir sandıkta katılım oranı yüzde 50 ise, tüm sandıklar açıldığında katlım yüzde 80 nasıl olabilir?

ÇIKIŞ NOKTAMIZ İŞTE BU OLABİLİR, BAŞLANGIÇTAKİ KATILIM ORANLARI…

Peki, ne yapmalı?

Önce SYK TÜRK TV’nin seçim sonuçlarını açıklayan 12 Haziran 2011 haber bülteninin bir kopyasını alacaksınız…
 Seçim haberlerini dikkatle izleyerek, katılım oranını açıklayan söz ve yazıları tek tek bir kenara not edeceksiniz… Başlangıçta katılım oranının yüzde kırk ve elli seviyelerinde olduğu açıklanan il ve ilçe sandık çevrelerini tespit edeceksiniz, bulduğunuz sonuçları son seçim sonucu ile karşılaştıracaksınız, varsa eğer hileyi orada bulabilirsiniz…

Burası İzmir de olabilir, Şanlıurfa’da, ilin önemi yok, ya da AKP çok oy almış ya da az, önemi yok, önemli olan televizyonun başlangıçta açıkladığı ve alt yazı olarak geçtiği “KATILIM ORANI” ile ilgili yapılan açıklamalar ve geçen alt yazılar…

Öyle ya Şanlıurfa’da açılan sandık sayısı yüzde 80 olduğu noktada, katılım oranı yüzde 50 olarak açıklanmışsa, o seçim çevresindeki toplam katılım oranı yüzde 86 olamaz, oluyorsa eğer, başlangıçta hayali oy eklenmiş demektir ve yapılan hatanın farkına geç varılarak katılım oranı sonradan yükseltilmiş demektir. Bu durumu ispatlayabilirsek, gerisi çorap söküğü gibi gelir…

Peki, bu durum neyi gösterir?

Katılımın düşük olduğu bir yerde, BİLGİSAYARA OY YÜKLEMEK ŞEKLİNDE HİLE YAPILARAK katılım yükseltilmiş demektir.

Peki, kolay mı bu iş?

Hayır, fazladan oyunu yükleyeceğiniz insan olması gerek, organize bir iş, bu durumda kütüğe kayıtlı ama kendisi olmayan kimlikler çıkabilir, ölmüş kişiler çıkabilir… Son günlerde ortaya atılan “beş on milyon hayali seçmen” iddialarını yabana atmamak gerek…

Peki, NASIL ORTAYA ÇIKARILABİLİR bu iş?

Biraz sabır, biraz gayret ve biraz dikkatle bu iş ortaya çıkarılabilir…
 Önce televizyon kayıtlarını adım adım izleyerek ve açılan sandık sayısı YÜZDE 10’dan başlayıp, ilan edilmiş katılım oranlarının seyrini bir grafikle ortaya çıkarmak gerek… O kadar zor değil, veriniz TV haber kayıtlarını bize, biz dahi yapabiliriz bu tespiti, çünkü her şey açık…

Sonra tüm sandık sonuçlarını yerinden alıp Yüksek Seçim Kurulu verileriyle karşılaştırmak gerek… Başta İzmir, İstanbul ve Antalya’da seçmen artışı olan mahalleleri tespit edip, özellikle beklenmedik bir şekilde AKP’ye fazla oy çıkan yerleri tek tek, adres adres inceleyerek, seçmen kütüklerine bakarak…

İsteyen çözer, yeter ki istesin… 

Biz yapamayız tüm bunları ama CHP yapabilir, MHP yapabilir…

Kendi şahsi düşüncemi söyleyeyim, son bir yılda yüz bine yakın kilometre yol yapıp Anadolu’yu gezmişiz ve halkımızla konuşmuşuz biz… Her iki kişiden bir AKP’li demek, sanıldığı kadar kolay değil… 
Ama iftira atmak, boş laflar etmek bize yakışmaz, susuyoruz, kanıt arıyoruz, bu tek başımıza yapmamız da mümkün değil, öyleyse CHP çıksın araştırsın, MHP çıksın araştırsın, söz konusu olan ülkemiz ve çocuklarımız, geleceğimiz…

Dört yıllık olası bir AKP iktidarı demek, çok değerlerin kaybı demektir, bu kayıpların geri alınabilmesi için çok ağır bedellerin ödenmesi gerekebilir, bu nedenle kim ne yapacaksa çıksın şimdi yapsın bu işi, yarın değil…

Erdal Sarızeybek - 14 Haziran 2011
erdalsarizeybek@gmail.com

PAPAĞANLAR KONUŞURKEN


PAPAĞANLAR KONUŞURKEN
PAPAĞANLAR KONUŞURKEN

Nihat Genç yazdı...
13.06.2011 14:03



Dün akşam ODA TV’de İmza: Bir Dost yazısını CHP önünden kaleme alan bendim. Dört yüzün üstünde sandık sonuçlarını gördükten sonra seçim sahtekarlığı yapıldığına inancım büyüdü.. Seçim hilesinin Ankara, İstanbul, İzmir gibi üç büyük şehirde tezgahlandığını düşünüyorum. Sadece ben ve birkaç deli değil binlerce yüzbinlerce insan üç büyük şehirde sahtekarlık yapıldığını düşünüyor..
Geçmiş seçim tecrübeleriyle CHP’nin Emrehan Halıcı’yla önlem aldığı CHP tarafından duyurulmuştu, o halde, CHP’den sorumlu birileri kalkıp, hayır yanılıyorsunuz, kuşkularınız boşuna demesi gerekir ve hiç değilse Etimesgut, Mamak, Keçiören gibi bir seçim bölgesi pilot olarak seçilip ellerindeki tutanakları birebir karşılaştırarak hepimizi pekala inandırabilir.
Şu an itibariyle milyonlarca insan CHP’nin elindeki fotoğrafı çekilmiş ya da başka şekillerde kaydedilmiş sandık tutanaklarıyla seçim kurulu tarafından duyurulan sonuçları mukayese ederek açıklamasını bekliyor.
Halkı paniğe sürükleyecek denli kuşkular varsa parti yetkilileri partililerinin kendilerine olan güvenlerini pekiştirmek için mutlaka konuşması gerekir, söyleyeceğim bu kadardır.
Milyonlarca seçmenin doğru yanlış ister gülünç ister hastalıklı kuşkularını bu sütunlarda dile getirdiğimiz halde şüpheniz olmasın kimsecikler açıklama yapmayacaktır.
Oysa kitlelerin gülünç hastalıklı duyguları obsesifleşmiş siyasi kırgınlıkları dahi partililer tarafından ciddiye alınmalı, kitleler artık deliliğe varan kökleşmiş kuşkularından arındırılmalı..
Seçim öncesi havalı havalı şöyle tedbir aldık böyle bilgisayarlar döşedik altıyüzbin kişiyi görevlendirdik beyanatlarından geçilmiyordu, şimdi, tıss yok..
Dünya siyasi tarihinde eşine benzerine rastlanmayan ve üç seçim aynı grafikle başlayıp aynı grafikle sona eren, yani ekranlar saat yedide açılır yüzde altmışların üstündeki AKP üç seçimdir bir saat içinde çekile çekile yüzde elliye çekilir ve seçim biter..
Milyonlarca seçmen bunun büyük bir oyun olduğunu düşünüyor, böyle düşünerek delirmiş durumdalar, o halde, milyonlarca delirmiş partilinin bu delirmiş halini tedavi etmek önce CHP’nin görevidir..
Her seçim öncesi ve sonrası aynı konuşmalar ekranlarda papağan anketciler ve yazarlar tarafından basmakalıp kaldığı yerden devam ediyor..
Ünlü mizah kahramanı İranlı Meşhedi (acem) bilmeden bir papağanı kesip yemiş, papağanın sahibi ‘yahu onu niye yedin o kuşun konuşmak gibi marifetleri vardı’ demiş, Meşhedi: Madem konuşuyordu niye beni kesmeyin, demedi..
CHP’den birileri konuşmayı biliyorsa niçin kafalarının kesildiğini de papağan değilseler söylemeleri gerekir.
CHP’nin bu seçimde oylarını arttırması Türkiye için CHP için hiçbir şey ifade etmiyor, çünkü, daha önceki seçimlerde Türkiye’nin garantisi diyebileceğimiz hakimleri savcıları medyası kurumları azıcık da olsa vardı, bugün kimsenin içeri tıkılmamak dövülmemek haklarını korumak adına hiçbir garantisi yoktur ve bu yüzden seçimde birkaç puan artışı asla telafi sayılamaz. Bu seçimin bir nihai seçim ve ülkenin ‘teminatı’ kurumların mesela ‘yurttaşlığın’ kesinlikle tarihin sayfalarına gömüldüğü bir seçim olduğunu duymayan bilmeyen tadmayan yaşamayan anlamayan kaldı mı hala..
İşte yedi tane arkadaşımız niçin içerde hala bilmiyoruz ve bizim gibi eşi dostu arkadaşı niçin içeri tıkıldığını bilmeyen binlerce mağdur artık hukuk diye bir şeyin kalmadığını gayet iyi biliyor… Türkiye’de hakim kalmadı, sadece savcılar ve polisler var, Türkiye’de yargı bitti sadece tutuklama ve suçlama var.. Bakın sızlanırken isyan şikayet ederken kimsecikler artık ‘ülkemiz’ demiyor…
Dünyanın ve herkesin gözü önünde açıkça ve aleni ve hukuk demeden üstelik meydan okuyarak kaset skandallarını devreye sokanların bu oyları aldığını unutmayalım, artık istediğini uçuran istediğini tutuklayan istediğini devlet imkanlarıyla kepaze eden bir gaddar iktidarın esirleri rehinleriyiz hepimiz.
Seçimin bu saati itibariyle içerde dışarıda hepimiz rehiniz esiriz..
Yazacak yerimiz ODA TV’nin başına gelenler böyle, konuşacak yerimiz bir iki küçük TV’nin hazin içler acısı halini anlatmak başka yazıma kalsın, bir iki gün içinde gerçek yazımı ve şahsi kırgınlıkları, CHP, çok şeyi ayrıntısıyla anlatmaya çalışacağım, şu kadarını söyleyeyim, sefillikten beter imkansızlık yüzünden bu saat itibariyle oralarda yayın yapmak mümkün değil..
Sadece siyasi iktidarın rehinleri esirleri değil, medyanın beyan ettiği görüşlerin açık oturumların da rehinleri esirleriyiz, yine onlar uyduracak inanın inanmayın hepiniz riayet edeceksiniz, seçim sonuçlarına kadar yeni anayasalara kadar aklınıza gelen her şey tane tane cümle cümle orada kotarılıp şekillendirecek… Siz sadece seyredeceksiniz…
Artık hiç biriniz bir yurttaş bir siyasi figür değil sadece ‘seyredeceksiniz’, arkadaşlarınız dövülürken seyredeceksiniz içeri alınırken seyredeceksiniz belediyeler basılırken  seyredeceksiniz çocuklarınız alınırken seyredeceksiniz ülkenin yağması sürerken seyredeceksiniz çevreciler gece yarısı içeri atılırken seyredeceksiniz..
Ve seyretmek dahi bir şans artık bazı şeyleri hiç duymayacaksınız, Bush, Suriye’ye savaş ilan ettiği günlerde Şam’ı ziyaret etmiştik, taksici, yahu niye buralara alelacele bir hışımla geldiniz durum o kadar vahim mi, dedi, biz de Bush’un savaş ilanını duymadın mı dedik, duymamış….Şöyle cevap verdi, yok olamaz Şam kutsal şehirdir kimse hücum edemez..
Bu taksicinin profili size Türkiye’deki seçmen profilini hatırlatıp acı acı güldürmesin, siz bu satırları okuyan önce kendi haline bak, seçimden bir iki gün önce Cumhurbaşkanımız, Suriye’deki karışıklıklara müdahil oldu ve askeri dahil her şeye hazırız beyanatı verdi..
  Bu beyanat tam anlamıyla ‘savaş ilanıdır’, bu dayılanma göz korkutma sözü apaçık savaştır.. Bense seçime bir iki gün kaldı sayın cumhurbaşkanımız Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne bir komşu ülke için savaş çığlığı gibi en ağır ültimatomu verirken, yahu iki gün sonra seçim olur hükümet değişir, bu savaş narasına yeni gelecek hükümet meclis karar versin diye niye düşünmez, dedim..
Cumhuriyet döneminde tarihimizin en kabadayı savaş narasını attık üstelik komşumuzun en müşkil anında fırsat bilip, duymadınız, bir de kimsecikler sormaz mı savaş gibi bir meydan okumayı yapanlar nerden biliyorlardı seçimle iktidarın el değiştirmeyeceğini, bu kadar emin Suriye’ye posta koyuyorlardı..


Nihat Genç
Odatv.com

Son Monteler














9 Haziran 2011 Perşembe

Half Man - Half Price Store ~ The Story of Peng Shuilin


Half Man - Half Price Store ~ The Story of Peng Shuilin

In life we keep complaining about what is or why we don't have.

Half the time we seem dissatisfied, though full-bodied and free to choose. Fat people say,"I want to be slim." Skinny people say,"I want to be fatter."Poor people want to be rich and rich are never satisfied with what they have.


PENG Shuilin is 78cms high. He was born in Hunan Province , China ...In 1995, in Shenzhen, a freight truck sliced his body in half.His lower body and legs were beyond repair.

Peng Shuilin, 37, spent nearly two years in hospital in Shenzhen, southern China ,

undergoing a series of operations to re-route nearly every major organ or system inside his body.Peng kept exercising his arms, building up strength, washing his face and brushing his teeth.

Surgeons sewed up his torso.

He survived against all odds.

Now Peng Shulin has astounded doctors by learning to walk again after a decade. 

Considering Peng's plight, doctors at the China Rehabilitation Research Centre in Beijing devised an ingenious way to allow him to walk on his own,

creating a sophisticated egg cup-like casing to hold his body, with two bionic legs attached.

It took careful consideration, skilled measurement and technical expertise..

Peng has been walking the corridors of Beijing Rehabilitation Centrewith the aid of his specially adapted legs and a re-sized walking frame.

RGO is a recipicating gait orthosis, attached to a prosthetic socket bucket.

There is a cable attached to both legs so when one goes forward, the other goes backwards.Rock to the side, add a bit of a twist and the leg without the weight on it advances, while the other one stays still, giving a highly inefficient way of ambulation.Oh so satisfying to 'walk' again after ten years with half a body!




Hospital vice-president Lin Liu said: "We've just given him a checkup; he is fitter than most men his age."Peng Shuilin has opened his own bargain supermarket,called the Half Man-Half Price Store.The inspirational 37-year-old has become a businessmanand is used as a role model for other amputees.At just 2ft 7ins tall, he moves around in a wheelchair giving lectures on recovery from disability.His attitude is amazing, he doesn't complain."He had good care, but his secret is cheerfulness. Nothing ever gets him down."You have a whole body. You have feet.Now you have met a man who has no feet.His life is a feat of endurance, a triumph of the human spirit in overcoming extreme adversity.Next time you want to complain about something trivial, don't.Remember Peng Shulin instead.  Life Is a Gift Today before you say an unkind word - Think of someone who can't speak. Before you complain about the taste of your food - Think of someone who has nothing to eat. Before you complain about your husband or wife - Think of someone who's crying out to GOD for a companion. Today before you complain about life - Think of someone who passed away in the prime of his/her life. Before whining about the distance you drive Think of someone who walks the same distance with their feet. And when you are tired and complain about your job - Think of the unemployed, the disabled, and those who wish they had your job. And when depressing thoughts seem to get you down - Put a smile on your face and think: you're alive and still around.