24 Mart 2013 Pazar

BİR TÜRK OLARAK KÜRTLERE SORUYORUM

MİTçi Hakan Fidan'ı kastediyor.
BİR TÜRK OLARAK KÜRTLERE SORUYORUM

Bir TÜRK olarak Kürtlere soruyorum; ''Kürtler bu ülkeye ne vermiştir ?'' Kürtlerin, Türkiye'ye bugüne kadar ne katkıları olmuştur? Sosyal, bilimsel ve sanatsal anlamda yaşamımıza neler katmışlardır? Kendilerini etnik kökenlerini ön plana çıkararak tanımlayan ve kendilerine verilmiş en büyük hak olan ''BU GÜZEL ÜLKENİN, TÜRKİYE'NİN VATANDAŞI OLMAK HAKKINI'' bir kenara iterek, etnik köken üzerinden ırkçılık yapmayı tercih eden bu kitle, bu ülkeye ne vermiştir ve bu sapkın anlayışla ne verebilir?

Kürtlere soruyorum; neden terör sizde, beşik kertmesi sizde, kız çocuklarını başlık parası âdetiyle adeta bir eşya gibi alıp-satmak âdeti sizde, her türlü yasadışı işin altından çoğunlukla Kürtler çıkmakta, kapkaç sizde, gasp sizde, ''NAMUS CİNAYETLERİ'' sizde, kaçakçılık sizde, uyuştur ucu ticareti sizde, bu ülkenin vatandaşı olmayı sindirememek hastalığı sizde, vur-kır-gasp et anlayışı sizde, ÖZELEŞTİRİ yapmamak sizde, nedensiz aşağılık kompleksi sizde, başına kuş pislese devleti ve diğer insanları suçlamak sizde, her şeyi devletten beklemek sizde, asimile edildiği yalanını söyleyip, 21. yüzyıl Türkiyesi'nde tek kelime Türkçe bilmeyen milyonlarca insan sizde, emperyalist devletlerin size sahte bir mazi yapıştırması neticesinde Anadolu'da hiçbir zaman var olmayan, sözde gasp edilmiş hayali bir anavatanınız olduğu yalanını yaymak yine sizde.

Bu ülkeye hiçbir şey vermeden, kaba kuvvet ve Vandalizmle, terör ile toprak gasp etmeye çalışma ahlaksızlığı sizde, diyalogu ve insani ilişkileri es geçip, yakıp yıkarak bu ülkeyi bölmeye çalışmak sizde, Avrupa'ya gidip Türkiye Cumhuriyeti ve onun şanlı ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında her türlü asılsız yalanları söylemek, bana işkence yaptılar, baskı yaptılar, dilimizi konuşamıyoruz, fırsat eşitliği yok gibi mesnetsiz yalanları söyleyerek siyasi mülteci statüsüyle o Avrupa ülkelerine kapağı atmak, bir parazit gibi yaşayıp oralarda da suç işlemek sizde, sizlerde....

Avrupa'da Türkiye'yi şikâyet etmek söz konusu olunca ''ben Kürdüm'' demek, ama cebinde Türkiye Cumhuriyeti kimliği ile Avrupa ülkelerinden herhangi birinde suçüstü yakalandığınızda ''ben Türküm'' demek üçkâğıtçılığı sizde, çapulcu terör örgütüne her türlü desteği verip, demokrasi ve insan haklarından bahsetmek, ''şiddeti kınıyorum'' demek sizde, bu yalanları söyleyip bizleri de enayi zannedip, aptal yerine koymaya çalışmak terbiyesizliği ve alçaklığı sizde, bu ülkede yaşayan onlarca farklı etnik kökenden milyonlarca insan, etnik kökenleriyle ilgili en ufak bir sıkıntı çekmezken, özgürce siyaset yapabilirken, milletvekili ve hatta Başbakan bile olabilirken, verdiğimiz Kurtuluş Savaşı mücadelesi sonucu elde edilmiş Cumhuriyetimizin kazanımlarını içlerine sindiremeyen sömürgeci, etnik soykırımcı, emperyalist devletlerin maşası ve tetikçisi olmak düzenbazlığı NEDEN hep sizde? Lütfen bu sorulara yanıt verin, tabii verebilirseniz. ..

Bu memlekete bugüne kadar ne verdiniz de, ne istiyorsunuz? Eğitim diyorsunuz; öğretmen öldüren terör örgütünün katillerini ve elebaşını lider, siyasi irade kabul ediyorsunuz. Dilimizi konuşamıyoruz diyorsunuz; o halde bugüne kadar Türkiye'nin çeşitli kentlerinde açılmış ''Kürtçe Kursları'' sözde dil öğrenmeye susamış sizlerin ilgisizliği sonucunda neden kapandı? Siyasi platformda temsil hakkı diyorsunuz; siyasetinizi etnik ırkçılığa ve bölücülüğe dayalı söylemler, eylemler ve politikalar üzerine kuruyorsunuz. Yarattığınız terörden 30 bin insan can veriyor....

En ufak bir özeleştiri, en ufak bir günah çıkarma yapmıyorsunuz. Sizlerin canı can da, bu ülkeyi ve içinde yaşayan masum insanları terörden korumak için hayatını hiçe sayıp şehit olan ana kuzularının, evlatlarımızın canı patlıcan mı? İstanbul ' da sokaktaki vatandaşlara saldırmak, Molotof kokteyli atmak, otobüs yakmak, polise ve sade vatandaşlara, kadınlara, ufacık çocuklara ''kaldırım taşları'' atıp kafalarını yarmak neyin protestosu? Hangi köhne düşüncenin, hangi barbar anlayışın dışavurumu? Bugüne kadar hangi ''Kürt kökenli'' Türk vatandaşına; hop! Sen Kürtsün şu şehre giremezsin, şu işi yapamazsın, şu mesleği icra edemezsin denmiş veya denmekte? Bu ülkenin en çok para kazanan insanları çoğunlukla Kürt kökenli şarkıcılar, eğlence yeri sahipleri, işadamları, ticaret erbabı, turistik otel sahipleri, eğlence dünyasında; tv'de, gazinolarda iş yapan isimler (İbrahim Tatlıses, Özcan Deniz, Ceylan, Yılmaz Erdoğan vs.) değil mi? Hani ne oldu ''fırsat eşitsizliği yalanınıza?'' İşin doğrusu, sizin sorununuz bu ülkeyi terör ile, vurarak, kırarak bölmek! Bir oldu-bitti yaratarak bu güzelim memleketi parçalamaktır. Bu kadar basit.

Şu çıplak gerçeği artık ilkokula giden küçücük çocuklar bile anlayabilmektedirler. ''KÜRT'' kökenli vatandaşlarımız, eğer bunca kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olan bu BÖLÜCÜ IRKÇI TERÖRİSTLERİ hala destekliyorlarsa, KUSURU DEVLETTE DEĞİL, KENDİLERİNDE ARAMALIDIRLAR! Meydanlarda eller hep zafer işareti, ellerde 30 bin insanımızın katili kanlı terör örgütü PKK'nın afişleri, terörist başı Apo'nun posterleri, yakarız-yıkarız tehditleri ve herkesin malumu ülkemizdeki büyük kentlerde meydana gelen şu terör olayları...

Çapulcu terör örgütünün hazırladığı ''Şemdinli fiyaskosundan'' sonra, ellerine para vererek sokaklara salıp polisimize, güvenlik güçlerimize, halkımıza taş ve Molotof kokteyli attırdığı küçücük çocuklar... Çocuğunu terör örgütünün militan olarak kullanmasına müsaade ediyorsan, bu kaos ve terör yöntemlerinden medet umuyorsan ve bu yolla bu ülkeyi böleriz, sözde ülkemizi de kurarız diye düşünüyorsan, canın yandığında veya meydanlara saldığın, yak-yık-kır-dök evladım dediğin çocuğunu kendi ellerinle ateşe attığında da bunu devlete fatura edemezsin. Hak isteyen, hukuk isteyen önce bu ülkenin bütünlüğüne, bu ülkenin insanlarına, toplum kurallarına SAYGI gösterecek. Ülkesine katkıda bulunacak. İNSAN gibi davranacak, yakmayacak, yıkmayacak.

Kısacası; TERÖRİST ile arasındaki farkı yine bizzat KENDİSİ ortaya koyacak. Bu ülkenin güzel insanlarını kendisine inandıracak. Kürt toplumu yüzyıllardır kendisini sömüren, geri bıraktıran, kulun kula kulluk ettiği ''FEODAL DÜZEN'' denen ilkel sistemden ne zaman vazgeçecek? Ne zaman HANIM FERTLERİNE gereken ''ÖZGÜRLÜĞÜ'' teslim edecek? Ve neden ülkede en yüksek kadın intiharları Batman'da? Neden aile içi şiddet sorununda ve TÖRE CİNAYETİ denen illette ekseriyetle Kürt kökenli insanların yaşadığı iller de başı çekmekte?

Büyük şehirlerde kapkaç ve bu tür illegal suçları işleyip, elde edilen yasadışı geliri Terör örgütüne aktarma suçu neden hep Kürt kökenli çocuk v e gençlerde görülmekte? Neden, neden, neden? Kürdüm diyen sizler, acaba bu KUSURLARINIZI hallettiniz mi ki, TÜRKLERİ pervahsızca eleştiriyorsunuz? Size yer, yaşam hakkı, hak-hukuk vermekten başka ne yapmış bu ülkenin vatandaşları?

Gazeteci HAKAN ÇELİK (posta)

22 Mart 2013 Cuma

Roketli Lav Silahı Saldırısı Nasıl Oldu...



Ankara’yı bilmeyenler için küçük bir fotoğraf verelim. Salı günü akşamı lav silahı ile saldırı uğrayan Söğütözü’ndeki AKP genel merkezi binası oldukça işlek ve kalabalık bir merkezdedir. İki adet el bombası bırakılan Adalet Bakanlığı da Kızılay’ın ortasında ve Başbakanlık binasının dibindedir. Her iki yer de, başkentte en üst düzeyde korunur. Adeta kuş uçurtulmaz. Mobese kameralarının en çok olduğu yerlerdir. Emniyet birimleri an ve an gözler. Hem AKP genel merkezinde hem de Başbakanlık binası ve civarında vatandaştan daha çok sayıda resmi-sivil polis gezer. Bu iki merkezin önünde kafanızı kaşımak için bile bir saniye durmanıza müsaade etmezler. Görevli arkadaşlar hemen gelir “ne o hemşerim..” diye başlayan cümlelerle sual ederler ve “bekleme yapma” diye uyarırlar.
“Eee!.. Nasıl oldu da bu saldırılar oldu?”




“Bi kaç Mehmet için toplantı yapamayız” deniyordu; geceyarısı güvenlik zirvesi toplandı. Medya patronları “şehit haberlerini vermeyin” diye fırçalanıyordu; bakanlarımız 24 saattir ekranlarda, peşpeşe basın toplantısı düzenleyip, kırılan camın “insanlığa karşı saldırı” olduğunu anlatıyor. “Basın abartılı yayınlar yapıyor, teröre oksijen veriyor” diyen başbakanımız bile Danimarka Kraliçesi’ne giderken gaztecileri yanına çağırdı, döner dönmez saldırganları açıklayacağını söyledi; gelir gelmez canlı yayınlara hazırlıklı olmamızı istedi.





AKP binasına, cumhuriyet bayramlarını bile kıskandıracak ebatta Türk bayrağı asıldı.

“Gaziyseniz gaziliğinizi bilin, istismar etmeyin” deniyordu; bina “gazi” oldu.

Bana sorarsanız... Çatısına kalpak da takılmalıydı.

Alinti

21 Mart 2013 Perşembe

Türklerde Nevruz


Türklerde Nevruz



Türklerin (Göktürklerin) Ergenekon'dan demirden dağı eritip çıkmalarını, baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eder. Doğu Türkistan'dan Balkanlara kadar tüm Türk kavimleri ve toplulukları tarafından, MÖ 8. yüzyıldan günümüze kadar her yıl 21 Mart'ta kutlanır.



Türkiye'de bir gelenek, Orta Asya’da Türkî Cumhuriyetleri'nde ise resmi bayram olarak kutlanır.



Türk Takvimi'nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme Çağ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saattir. Her bir çağ ise sekiz Keh ten ibarettir. Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü olarak kutlanır. Bu güne ve yeni yılın başladığı an'a Yılgayak denir.



On iki Hayvanlı Takvim ve Melikşah'ın Celali Takvimi'nde yılbaşı olarak belirlenen 21 mart, Divânü Lügati't-Türk'te de ilkbaharın gelişi olarak belirtilir. Türk edebiyatı ve musikisine de Nevruz; Nevruz-ı Asl, Nevruz-ı Arap, Nevruz-ı Bayati, Nevruz-ı Hicaz, Nevruz-ı Acem ve Nevruz-ı Seba olarak girmiştir. Tarihte pek çok devlet tarafından bayram ve gelenek olarak kutlanmıştır. Bunların başında Anadolu beylikleri, Eski Mısır, İran, Safavi, Sasani, Moğollar, Selçuklu ve Osmanlı gelir.



Selçuklu ve Osmanlı'da millî bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Özel olarak hazırlanan Nevruziye adlı macun Osmanlı döneminden kalan bir kültür olarak bu gün hâlâ Manisa'da 21 Mart'ta Mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır. Alevi ve Bektaşiler arasında da kimi yörelerde eski takvime atfen Mart Dokuzu adi verilerek kutlanan Nevruz'da özel ayinler yapılırdı, yine Zerdüştler ve Yezidiler'de 21 Mart'ı bayram olarak kabul etmişlerdir.



21 mart Ekinoks



Nevruz, baharın ilk günüdür ve bu gün kuzey yarım kürede bahar ekinoksunun (gün tün eşitliği) oluştuğu gündür. Güneşin ekvatora dik açı ile gelir. Gece ve gündüz birbirine eşitlenir. Ayrıca hem kuzey hem de güney kutbu aynı anda gündoğumu hattındadırlar ve gün ışığı her iki yarımküre arasında eşit olarak paylaşılmaktadır.



Astrolojik olarak 21 Mart, burçlar sırasında ilk olarak yer alan koç burçunun başlangıç günüdür.



Nevruz geleneğinin tarihin en son Buzul Çağı'nın bitmesinden hemen önceki günlere yani 15.000 yıl öncesine kadar uzanır. Efsanevi Pers Kralı Cemşid, Indo-Iranlıların avcılıktan hayvacılığa ve yerleşik yaşama geçişini temsil eder. O çağlarda mevsimler insanoğlunun hayatında günümüzdekinden daha yaşamsal bir önem arz ediyordu ve yaşamla ilgili her şey dört mevsim ile çok yakından ilgiliydi. Zor geçmiş bir kışın ardından gelen bahar, tabiat ananın çiçekler, yeşillenenen bitkiler uykusundan uyanması ve sığırların yavrulaması, insanoğlu için büyük bir fırsat ve bolluğun canlanması demekti. İşte böyle bir dönemde bu Nevruz kutlamalarını başlatanın Kral Cemşid olduğu söylenir...



İran evrenbiliminin mimarlarından ve Zerdüştlerin Peygamberi olan Zerdüşt birçok bayramın oluşmasını sağlayan kişidir. Nevruz,  Zerdüşt tarafından kabul edilen bayramlardan biridir

Ve F.Bahçe medyaya sarıldı


Ve F.Bahçe medyaya sarıldı

İşte Sporx.com farkıyla, davetlilerini bile şaşırtan hatta "Kamera şakası mı bu?” dedirten, 1907 çatısı altında gerçekleşen "gizemli” F.Bahçe - medya buluşmasında yaşananlar…

SPORX ÖZEL – 3 Temmuz şike sürecinden bu yana medya ile arasında adeta fırtınalar kopan F.Bahçe sonunda medya konusunda tarihi bir adım attı.
Başkan Aziz Yıldırım ve yönetim kurulunun bilgisi dahilinde gerçekleşen "off the record” yemekte Ali Koç'un, 1907 Derneği'nin çatısı altında sarı-lacivertli camia tarafından özellikle 3 Temmuz sürecinde zaman zaman "F.Bahçe düşmanı!” olarak görülen (!) medya mensuplarıyla bir araya geldiği ortayı çıktı…

Taraflar yaklaşık 3 saat süren bu "gizemli" toplantı "Burada konuşulan burada kalsın" sözüyle sözüyle noktalanırken bazı isimlerin daveti kamera şakası sandığını dile getirmesi bu buluşmanın ne denli enteresan olduğunu özetlemiş oldu.
Ve Sporx.com "off the record" olduği için yaklaşık bir haftadır gizli kalan bu gizemli yemeğin detaylarına ulaştı.
İşte yemekte öne çıkanlar ve yaşananlar…
F.Bahçe yönetiminin bilgisi dahilinde 1907 derneğinde gerçekleşen davet Ali Koç'un "Yönetimdeki arkadaşlarla oturup konuştuk. Sizlerle bir araya gelip fikir alışverişi yapmaya karar verdik” sözleriyle start alırken, gazete spor müdürlerinin yer aldığı gecede dikkat çeken isimler özellikle sarı-lacivertli kulüple 3 Temmuz sürecinde ciddi derecede gerginlik yaşayan Serhat Ulueren, Halil Özer ve Serdar Ali Çelikler oldu…

Yemeğe katılan bir çok isim için şaşırtıcı gelen bu davette en dikkat çekici konu ise 3 Temmuz sürecindeki yayınlarıyla F.Bahçelileri bir hayli kızdıran dahası, bu süreçte Ali Koç'un kendisiyle ilgili söylediklerinden dolayı hakkında dava açtığı Serhat Ulueren'in de geceye katılması oldu. Hatta Ulueren de bu şaşkınlığını, "İnanın bu davet geldiğinde kamera şakası yapıldığını sandım. Daha sonra araştırdığımda doğru olduğunu öğrendim çok şaşırdım” sözleriyle dile getirdi.
Koç, dava açmasına sebep olan konuyla ilgili olarak da, "Serhat çıkıp televizyon ekranlardan benim seni işten kovdurttuğumu işe aldırtmadığımı söylüyorsun. Bunlar yalan. Böyle bir şey yok. İnanıyorum ki aramızda bundan sonra güzel ilişkiler, dostluklar olacak” dedi.

Ali Koç'un yanı sıra 1907 Derneği'nin önde gelen isimlerinin de katıldığı gecede en çok ilgi ve alakayı Telegol programının yapımcısı Serhat Ulueren'in görmesi dikkat çekti. 1907 Derneği yöneticilerinden birinin "Peki Serhat bey bu Telegol'ün Fenerbahçe düşmanlığı nerden geliyor?” sorusuna Ulueren'in "Bizim böyle bir ön yargımız yok. Ama Erman hocanın durumu malum. Kendisinin Aziz Yıldırım tarafından Lig TV'den attırıldığını düşünüyor. Gökmen abi (Özdenak) zaten G.Saraylı. Ziya abi (Şengül) de geçmişten Aziz beye kızının nikahıyla ilgili bir kırgınlığı var. Onun dışında genel bir kırgınlığı kızgınlığı hüsumeti asla yok. Valla Kaya da (Çilingiroğlu) böyle değildi ama bizim programın havasından mı suyundan mı bilmiyorum hepsinden daha Fener karşıtı gözüküyor (gülüyor). Tabii işin esprisi. Bizim program olarak Fener'e karşı bir önyargımız asla yok” cevabını verdi.
Koç'un bir taraftan "3 Temmuz sürecinde medya niye bize böyle davrandı?” sorusunun cevabını aradığı diğer taraftan "Artık aramızdaki bu kavgayı bitirip sarılalım dost olalım” daveti yaptığı bu yemekte dikkat çeken bir başka isim de 3 Temmuz sürecindeki yayınları ve özellikle Aziz Yıldırım'ın Metris resmini yayınlamasından dolayı muhabirleri idmanlara ve stada alınmayan Habürtürk Gazetesi'nin spor müdürü Halil Özer ve başkan Aziz Yıldırım'ın son NTV programında hedef aldığı spor yazarı Serdar Ali Çelikler oldu. Özer'in resim konusunu gündeme getirdiği ve yayınlarını savunduğu yemekte Ali Koç'un hemen yanı başında o gecesi "I love you Koç” tweeti atan Vatan spor müdürü İbrahim Seten otururken, gecenin en çok konuşan isimi ise Hürriyet spor müdürü Mehmet Arslan oldu.
Elbette gecenin en çarpıcı görüntüsü Ulueren'in davalık olduğu Ali Koç ve 1907 yöneticileriyle arasındaki samimi sohbet olurken, taraftar kısa bir zaman için de F.Bahçe Başkanı olmasa bile yönetim kurulundan bazı isimlerin katılacağı ikinci bir yemek organizasyonu konusunda fikir birliğine vardı. Şimdi asıl merak konusu, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın iki hafta içerisinde gerçekleşcek olan buluşmaya katılıp katılmayacağı...

HABER: Tahir KUM

20 Mart 2013 Çarşamba

Malatyalı Orospu Kezban...




KADIN-ERKEK BÜTÜN VESİKASIZ OROSPULARIMIZA İTHAF OLUNUR...!!!






Malatyalı Orospu Kezban...

...

Bu hikâye Malatya’da geçer. Bu, bir tercüman eşliğinde eğlenmek için geneleve gelen iki Amerikalı coni ile genelevde çalışan Kezban’ın hikayesidir..!!!


Ah Kezban ah, eli öpülesi Kezban ..!!! Belki de şimdi yaşamıyorsun. Keşke yaşasaydın da görseydin, gerçek orospunun kim olduğunu.. !!!


Menderes’in Türkiye’yi ‘küçük Amerika’ yapmaya çalıştığı günlerde, yani 1955-1960′lı yıllarda yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesidir…


Malatya’nın en canlı sokaklarından biri de, genelev sokağıdır…


Gündüz Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştı.. Gece saat 12′ye yaklaştığı sırada içeriye ağızlarında pipo, Sarı saçlı, uzun boylu iki kişi ile beraber şık giyinmiş şişman bir adam girdi. Bu iki yabancı, ‘uzman’ sıfatıyla bir dost memleketten getirilmişlerdi… Bir yıldır yakındaki 15.000 nüfuslu bir Anadolu kasabasındaydılar.


Kaymakam kasabada böyle bir şey olamayacağını, arzu ederlerse falanca yerdeki ‘Türk pavyon’una gitmelerini tavsiye etmişti… Bunun üzerine iki genç, tercümanlarını da yanlarına alarak önce Malatya’ya, sonra da faytoncunun rehberliğinde buraya gelmişlerdi…


Yani Malatya genelevi’ne..!!!


İlk dakikalarda yadırgadıkları bu yer, git gide hoşlarına gitmişti. Akşamdan beri 25 müşteri savmış olan Kezban, gramofona oynak bir plâk koymuş, kırmızı mayosunun içinde dönüp duruyordu… Yabancılar Kezban’ı seyretmeye başladılar. Sonunda Kezban’ı işaret ederek, tercümanlarına bir şeyler dediler…


Tercüman çaça kadın’a :


- Mösyöler bayanı istiyor..!!!


Tercümanı duyan Kezban adamlara şöyle bir baktı… Sonra :


- Müthiş yorgunum anne. Mazur görsünler..!!!


Cevap tercüme edilince, yabancılardan uzun boylusu sertleşen sesi ile :


- Ne demek..?!!!


- Böyle yerlerde müşteri reddedilmez ..!!! diye diklendi…


Kezban hiddetlenerek :


- Yorgunum efendim..!!!.. Lâftan anlamaz mısınız siz..?!!!


Tercüman :


- Bu mösyölerin kim olduğunu bilmiyorsun galiba ..?!!! Hem bir orospu müşterisinin arzusunu yerine getirmeye mecburdur..!!!


Kezban :


- Ben orospuyum..!!! Ama bu mösyöler kim olursa olsunlar, arzularını yerine getirmeyeceğim..!!!


Diğer kadınlar şaşkın şaşkın ona bakmaktaydılar… Kezban’ı o güne kadar hep para canlısı olarak düşünmüşlerdi..!!!


Tercüman yediği hakareti hazmedememişti :


- Senin gibilerinin hakkından polis gelir..!!!


- Buyrun efendim, polis iki adımlık yerde..!!!


Şişman tercüman hışımla dışarı çıktı. Biraz sonra yaşlıca bir polisle içeri girdi… Ecnebilere karşı daima nazik olmayı, onlara kolaylık göstermeyi vazifesinin mühim bir düsturu sayan polis, Kezban’a :


- Mösyöler seni çiftetelli oynarken bulmuşlar… Demek ki yorgunluk bahane… Şu halde sebep ne Kezban..?!!!


- Sadece istemiyorum..!!!


- Fakat vazifeni unutuyorsun. Sonra senin için fena olur..!!!


Genelevin dilberi Kezban, âdeta deliye döndü :


- Bana hiç bir şey olmaz, polis bey..!!! Ben gavurlara orospuluk yapmam polis bey ..! Beni nihayet buradan başka bir yere sürebilirsiniz…! Fakat sürüleceğim yer gene Türk ili değil mi ..?!!!


Herkes susuyor, iki yabancı alık alık bakıyordu… Kezban ise yumruklarını sallayarak söyleniyordu :


- Ben gavur orospusu değilim, polis bey..!


- Ben Türk orospusuyum..!!!


Diğer kadınlar başlarını önlerine eğmişlerdi… Yaşlı polis ise gözlerindeki ıslaklığı göstermemek için, ağır ağır bahçeye çıkarken Kezban hâlâ bağırıyordu :


- Ben gavurun altına yatmam, polis bey..!


- Ben Türklerin orospusuyum..!


- Gâvurun değil..!


Bu anlatılanlar, kaderin sillesini yemiş vesikalı Kezban’ın ; cılız öpülesi elleriyle ; ülkemizi işgal eden gâvurlara attığı yaman tokadın hikâyesidir… İşte böyleee … Bir kaç dolar kazanabilmek için, yabancıların önünde eğilen bütün politikacılarımıza…


İş adamlarımıza…


Bürokratlarımıza…


Medya mensuplarına…


Ve “keşke İngilizlerin idaresinde olsaydık ” diyebilen o çok namuslu ( !!! ) Hanım kızlarımıza…


Velhâsıl, kadın – erkek bütün vesikasız orospularımıza ithaf olunur ..!!!


Ve o şişman tercümanın adı neydi biliyor musunuz.. ?!!!


TURGUT ÖZAL ..!!!

--------------------------------

Doç. Dr. Mehmet KAYA

Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Veteriner Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı

15 Mart 2013 Cuma

AKP'nin IMF’ye Borç Verme Hikayesi





Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Sönmez, son günlerde manşetleri süsleyen IMF’ye 5 milyar dolar borç verme haberlerinin perde arkasını yazdı.

Sönmez köşesinde şunları söyledi:

“Nedir IMF’ye Türkiye’nin borç verme efsanesinin(!) aslı astarı? Yağdanlık devlet kurumu Anadolu Ajansı’ndan bütün medyaya servis edilen haberin gerçeği şu: Küresel kriz ile birlikte ihtiyaç duyan ülkelere müdahale imkânını arttırmak isteyen, bunun için de kaynaklarını çoğaltmak isteyen IMF, kendisine üye olan 188 ülkenin 37’sinden, ihtiyaç duyması halinde, kredi sözü aldı. Bu 37 ülke 456 milyar dolar kredi taahhüdünde bulundu. Ne demek taahhüt? IMF, ihtiyaç duyduğunda bu ülkelerden, söz verdikleri krediyi faizine mukabil alabilecek. Hangi ülke, ne taahhüt etti? Başta belirtelim; büyük cari açık veren ABD’den tık çıkmadı. Listede ABD yok. Buna karşılık, öncelikle krizden daha az etkilenen ve cari fazlası olan ülkeler taahhütte bulundular. Japonya 60, Almanya 55, Çin 43 milyar dolar borç verebilirim, dedi. Cari fazla vermese de Fransa, 42 milyar dolar taahhütte bulundu. İşin tuhafı, krizden fena halde kıvrananlar “Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar” misali ciddi miktarda taahhütte bulundular. İtalya 31, İspanya 19 milyar dolar verebilirim, dedi. Şimdi bu toplamı 456 milyar doları bulan taahhüdün içinde Türkiye de yüzde 1’e yakın, 5 milyar dolar verebileceğini açıkladı. Ortada verilmiş bir borç yok, sadece ihtiyaç duyulur, kapım çalınırsa ben de 5 milyar dolar kredi verebilirim, sözü var. Olay bundan ibaret. Oluşturulmuş bu havuzun toplamında yüzde 1’i ancak bulan Türkiye taahhüdünü, bir “başarı öyküsü” haline de ancak necip Türk medyası ve yağdanlık iş dünyası getirebilirdi, getirdi de.

***

Çarpıtan çarpıtana. Borç vermek-almak deyince, sadece IMF diye bir kurum varmış gibi, bir zamanlar borç alırdık, şimdi veriyoruz, türü gerçeklikle hiç ilgisi olmayan süfli şişinmeler, Türkiye’nin gerçek borç kamburunu kamuflaja çabalayan devekuşu zavallılıkları var ortada…

Türkiye’nin IMF’ye kalan borcu, 4 milyar dolar küsur ama TC devleti, IMF’ye değilse de Dünya Bankası’na, başka uluslararası kuruluşlara 30 milyar dolar borçlu. Bunun üstüne özel bankalara olan kamu borçlarını koyun, eder 40 milyar dolar. Bunun üstüne tahville yapılmış 50 milyar dolarlık devlet borcunu koyun, eder 90 milyar dolar. Bunun üstüne 10 milyar dolara yakın kısa vadeli kamu borcunu ekleyin, TC devletinin 100 milyar dolar dış borçlu olması gibi bir gerçeklik var karşımızda. Bu borcun çok azı IMF’ye diye, borcu olmayan bir devlet görüntüsü vermenin neresi ahlaki? Gelelim özel borçlara; Özyeğin cenahının yani özel sektörün dışarıdan borçlanmaları ise 200 milyar doların üstünde. Yani toplam borçların üçte ikisi. Üstelik dörtte biri kısa vadeli borç. Yani ortada 310 milyar dolar dış borcu olan bir ülke gerçeği varken, IMF’nin kriz havuzuna yüzde 1 katkı sözüne vıcık vıcık methiyeler düzme zavallılığı var.”



Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Sönmez

6 Mart 2013 Çarşamba

Didier Drogba


Londra’nın zenginler kulübü Chelsea, hafızalardan uzun süre silinmeyecek Şampiyonlar Ligi zaferinden birkaç gün sonra resmi sitesinden yaptığı açıklamada, Mayıs sonunda sözleşmesi sona erecek futbolcunun takımdan ayrılacağını duyuruyordu. Kulübün yönetim kurulu başkanı Ron Gourlay’nin, “8 senedir bizimle birlikte olan, Chelsea’de efsaneleşmiş, son sezonlarda kazandığımız kupalarda büyük payı bulunan Didier Drogba yeni sezonda ne yazık ki bizimle olmayacak…”cümlesi, tanıdığım Chelsea taraftarlarında hayal kırıklığı yarattı şüphesiz. Premier Lig tarihinin en iyi 10 futbolcusundan biri artık onlar için olmayacaktı…
Dile kolay, sekiz senede kazanılmış üç Premier Lig şampiyonluğu, dört Federasyon Kupası, iki Carling Kupası, hepsinden önemlisi geçen sezon sonunda kazanılan Şampiyonlar Ligi… Premier Lig’de iki kez “Altın Ayakkabı” ödülü kazanmış, takımda iki kez sezonun en iyi futbolcusu seçilmiş, forma giydiği 341 maçta 157 gol kaydetmiş olan acar forvet, Şampiyonlar Ligi finalinde Chelsea formasıyla son kez sahaya çıktı ve kupayı getiren penaltı sonrası son kez Chelsea tribünlerine koşmuştu.
***
REKOR TRANSFERLE GELMİŞTİ
2004 senesinin Ağustos ayında Chelsea formasıyla Manchester United karşısında ilk kez sahaya çıktığında, o dönemin rekor transfer ücreti 24 milyon Sterlin karşılığında Marsilya’dan gelmiş; o sezonun sonunda batı Londra takımı 50 sene aradan sonra Premier şampiyonluğunu kazanmıştı.
Sevmişti onu Chelsea taraftarları, “Who Let The Drog Out /Who! Who! / Who! Who!” tezahüratı kısa sürede Stamford Bridge tribünlerinde yayılmıştı. İlk sezonunda forma giydiği 40 maçta 16 gol atarken, bu gollerin 10’u Premier Lig maçlarında geliyor; Şampiyonlar Ligi'nde ise 5 gol kaydediyordu. Liverpool’a karşı Millennium Stadı’nda kazanılan Lig Kupası finalinin uzatma dakikalarında attığı gol takımını kupaya taşımıştı.
2005-2006 sezon açılışında, “Community Shield” kupasında Arsenal’e attığı iki gol ile başladı. O sezon, ligin bitmesine iki hafta kala Chelsea bir kez daha şampiyonluğu yakalıyor; Premier Lig tarihinde arka arkaya şampiyonluk kupasını kaldıran ilk takım olarak tarihe geçiyordu. Drogba o sezon 12 gol kaydederken, kimi zaman “artistik düşüşleri” nedeniyle eleştiriliyor; eleştirilere önce, "Sometimes i dive, sometimes i stand," (Bazen kendimi atarım, bazen ayakta kalırım!) şeklinde cevap veriyor; hatasını anladığı zaman, "I don't dive, I play my game" (kendimi atmam, oyunumu oynarım!) cümlesiyle durumu düzeltiyordu. Kim ne derse desin Chelsea taraftarı sevmişti Fildişili golcüsünü…
2006-2007 sezonunda, 20’si ligde olmak üzere attığı 33 golle “Altın Ayakkabı” ödülünü kazanıyor; 80’li yılların unutulmaz golcüsü Kerry Dixon’un 1984-85 sezonunda Chelsea formasıyla yakaladığı 30 gol barajını aşıyordu. 2007 senesinin Ocak ayında Samuel Eto'o ve Michael Essien’nin önünde “Yılın Afrikalı futbolcusu” seçilirken, o sezon Premier Lig’in en iyileri arasında yerini alıyordu.
2007-2008 sezonunun başında José Mourinho’nun takımdan ayrılması onu kötü etkilemişti. O dönemde France Football Magazine ile yaptığı söyleşide, artık Chelsea’de kalmak istemediğini, hocasının zamansız gidişini kabullenemediğini dile getiriyordu. Bu açıklama üzerine Barcelona, Real Madrid, Milan, Inter onu kadrolarında görmek istediklerini açıkladılar. Kısa süre sonra söylediklerinden pişman olduğunu açıklayan ünlü forvet, Chelsea’de kalmak istediğini, Londra’yı çok sevdiğini söylüyor; Şampiyonlar Ligi'nde Schalke 04’e, lig maçında Manchester City’e attığı gollerle taraftarın gönlünü alıyordu. Chelsea o sezonun sonunda oynanan Şampiyonlar Ligi finalini penaltılar sonunda kaybetti. O sezon futbolun en görkemli kupası ellerinin arasından kayıp gitmişti.
***
2008-2009 sezonuna kötü başlayan Drogba, sakatlığı nedeniyle Kasım ayına kadar forma giyemiyor; daha sonra Burnley karşısında oynanan kupa maçında rakip takım taraftarlarıyla atışması nedeniyle üç maç ceza alıyordu. O sezonun Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Barcelona karşısında alınan “haksız mağlubiyeti” kabullenemiyor, maçtan sonra o maçın hakemine dair söylediği "It's a fucking disgrace” kibarca “Bu acayip bir rezalet!” cümlesi televizyon ekranlarında duyuluyordu. Aslında çok da haksız sayılmazdı Fildişili futbolcu. Çünkü hakem son derece kötü bir final maçı yönetmiş ve sonucu etkilemişti. Velhasıl, Şampiyonlar Ligi kupası bir sezon daha batı Londra’ya uğramayacaktı.
2009-2010 sezonunun sonunda Chelsea bir kez daha şampiyon oluyor; Drogba takımda 3. şampiyonluğunu yaşıyordu. O sezon Chelsea, Federasyon Kupası'nı da kazanırken oynadığı 6 finalde de gol atarak yeni bir rekora imza atmıştı.
Drogba, 2010-2011 sezonunun açılışında Manchester United’a karşı kaybeden Chelsea’nin kadrosunda yer almıyor; ancak Premier Lig’de gollerine geçen sezon bıraktığı yerden devam ediyordu. Chelsea’nin West Brom’u 6 golle devirdiği maçta hat-trick yaparken, bir sonraki Wigan Athletic maçında üç asistle maçın adamı seçiliyordu. Premier Lig'de 100. golünü 2011-2012 sezonunun Mart ayında kaydederken, bu başarıyı elde eden ilk Afrikalı futbolcu unvanını kazandı.
34 yaşına bastığı günlerde, Şampiyonlar Ligi kariyerinin 34. golünü atıp, takımını nicedir beklenen o kupaya taşıyordu. Oynadığı dokuz kupa finalinde de gol atmış olan futbolcuyu Chelsea’nin unutulmaz futbolcusu Gianfranco Zola şöyle anlatıyordu: “Takımının oynadığı bütün büyük maçlarda onun damgası vardı, büyük futbolcular büyük maçları kazanmayı bilenlerdir.”
Takvimler 22 Mayıs 2012’yi gösterirken, Chelsea kulübü Premier Lig tarihinin en önemli futbolcularından biri olan Drogba’nın takımdan ayrılacağını duyuruyordu. Çin kulübü Shanghai Shenhua, Fildişili futbolcuyu 2,5 senelik sözleşmeyle renklerine bağlarken, Drogba bu transferden haftada 200 bin Sterlin kazanacaktı. Real Madrid dâhil Avrupa devlerinin peşinde koştuğu futbolcu kararını vermişti…
***
Ülkesinde öncülük yaptığı yardım faaliyetleri ile tanınan, doğup büyüdüğü şehri Abidjan’da bir hastanenin yapımı için 3 milyon Sterlin bağışta bulunan, “United Nations Development Programme” tarafından “Goodwill Ambassador” (iyi niyet elçisi) görevine layık görülen futbolcu ülkesinde çok seviliyor. Öyle bir sevgi ki, Chelsea’nin maçlarında Abidjan şehrinin sokakları boşalıyor. Şehir onu izlemek için televizyon ekranlarına kilitleniyor. Adına yazılmış şarkıların yanında, "Drogbas” adında, çok bilinen bir bira markası ona duyulan sevgiyi anlatıyor. İç savaş nedeniyle bir zamanlar parçalanma noktasına gelmiş olan ülkede Drogba adı insanları bir araya getirmeye yetiyor…
Batı Londra’da ise ona duyulan sevgiyi, iki genç kadının Kings Road’da Şampiyonlar Ligi kutlamaları esnasında açtığı buram buram aşk kokan o ilginç pankart özetliyor:
“Drogba, marry us, or at least f*** us!” (Drogba bizle evlen ya da en azından bizimle yat!)" (Ziya Adnan/ BirGün)

4 Mart 2013 Pazartesi

Gerici yazardan inciler

Gerici yazar Mehmet Şevket Eygi, bugünkü köşe yazısında insanlık dışı ifadelerle kadına şiddeti savundu, feminizm hakkında ise “sapık ideoloji” ifadesini kullandı. “Müslüman kadın dondurmayı inek gibi yalamaz" diyen Eygi, kız çocuklarının da okula gitmemesini, öğretmenlerin de çarşafla derse girmesini istedi.

Milli Gazete’de köşe yazıları yayınlanan gerici yazar Mehmet Şevket Eygi, bugünkü köşesinde feminizme karşı kadınların mücadele etmesi yönünde çağrıda bulundu. Kadına şiddeti savunan Eygi, “İslam Kız Mektepleri” açılmasını ve eğitimlerin çarşafla verilmesi gerektiğini savundu. Eygi’nin sözleri, gericilerin kadın düşmanlığını ve akıl dışılığını bir kez daha gözler önüne serdi.

“Feminizm bozuk ve sapık bir ideoloji”
Yazısında “Erkekler ve kadınlar mutlak olarak eşit değildirler” diyen Eygi, feminizm hakkında, “Feminizm İslam’a aykırı, bozuk ve sapık bir ideolojidir” diyerek kadınların feminizme karşı mücadele etmesi gerektiğini söyleyerek çağrıda bulundu. Kadınların camiye gelmesini engellemediği için Diyanet İşleri Başkanlığını da “feminist” olmakla suçlayan Eygi, “M. Kemal Paşa, İsmet, askerî darbe generalleri zamanında bile bu kadar feministlik yapılmamıştı” dedi.

“Erkek karısına tecavüz etmiş sayılmaz”
Kadına şiddeti savunan Eygi, yazısında şu insanlık dışı ifadeleri de kullandı: “Bugünkü hukuk o hale gelmiştir ki evli bir erkeğin karısına tecavüzünden (!) bahsedilmektedir. Feministler buna karşı çıkıyorlar. Bir koca karısını azarladı diye ona ceza verilemez. Bugünkü evden uzaklaştırma cezaları yersizdir.”

“Öğretmenler çarşaflı olsun”
Kız çocuklarının okula gönderilmesine de karşı çıkan gerici yazar, “Kız çocuklarının eğitimi ve terbiyesi karma eğitimle olmaz. İlk iş laik eğitim vermeyen, İslamî eğitim veren “İslam Kız Mektepleri” açmaktır. Bu okullardaki bütün kızlar ve öğretmenler ya çarşaflı, ya bol başörtülü olmalıdır” dedi.

“Kadın dondurmayı inek gibi yalamaz”
Eygi, yazısında, “Terbiyeli ve medeni bir İslam hanımı yaz günlerinde elindeki bir külah dondurmayı sokakta meydanda inek gibi yalayarak dolaşamaz. İslam kadın ve kızları yabancıların yanında, sokaklarda, toplu taşıt vasıtalarında zilli, çıngıraklı kahkahalar atamaz. Genç kadın ve kızların erkeklere ilahi konseri vermeleri caiz değildir” ifadelerini de kullandı.
 

kaynak

1 Mart 2013 Cuma

İmralı görüşmesinin tutanakları!




İşte İmralı görüşmesinin tutanakları!

Abdullah Öcalan: Ben sorumluluk üstlenmem.Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü’ diyeceksiniz. Ben yokum. BDP ve PKK’nın beni kullanmasına izin vermem.

Abullah Öcalan ile BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın Cumartesi günü İmralı’da yaptığı görüşmenin zabıtları yayımlandı. Görüşmede “Başkanlık sisteminin düşünülebileceğini” söyleyen Öcalan, “Biz Tayyip(Erdoğan) Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz” dedi. “Tek taraflı çekilme olmayacak. Çekilme parlamento kararı ile olacak, TBMM onaylayacak” ifadesini kullanan Öcalan, “Çekildiğimiz anda gerillayı daha da büyüteceğiz. çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum” dedi. Öcalan, özerklik konusunda da “Kürtler kendi kendilerini yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir” diyerek “AB Yerel Yönetim Özerklik Şartı’na şerh kaldırılırsa meselenin önemli ölçüde çözüleceğini” ileri sürdü.

Namık Durukan imzalı habere göre, Öcalan, kendisiyle görüşmeye gelen BDP milletvekillerini de uyardı. Öcalan, “Hepiniz muallaktasınız. Sakine Gibi. Bir daha kendi öz savunmanın hazırlamadığınız bir yere gitmeyin. Size bir vurduklarında on vuramayacaksınız, devlete güvenmeyin” dedi. “AKP’yi 10 senedir ayakta tutanın kendisi olduğunu” iddia eden Öcalan, MİT krizini “darbe” olarak niteledi ve “Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı” dedi. Kandil, Avrupa ve BDP için hazırladığı mektuplarda çözüm için “3 aşama ve 10 ilke önerdiğini” söyleyen Öcalan, “Bu yazı üzerine cesaretle tartışacaksınız” ifadesini kullandı.

İşte Durukan’ın Milliyet’te “İmralı Zabıtları” başlığıyla yayımlanan (28 Şubat 2013) haberi:

‘23 Şubat 2013 görüşme notları’ başlığı altında oluşan görüşme notları, Abdullah Öcalan’ın, “Tarihi önemde bir toplantıya başlıyoruz. Nasıl bir yöntem izleyelim?” sözü ile başlıyor. Heyetten “Size nasıl uygunsa” yanıtı alan Öcalan, çözüm süreci ile ilgili değerlendirmelerinin ve önerilerinin yanı sıra BDP heyetindekilerle özel konularda sohbet de ediyor.

Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’la yaptığı, bir MİT yetkilisinin de hazır bulunduğu görüşmenin tutanakları özetle şöyle:
Hayatımız söz konusu

“Kandil’e BDP’ye ve Avrupa’ya üç nüsha mektup yazdım. Heyet ile dünden beri yoğun olarak tartışıyoruz. Özal’dan beri teşebbüs içerisindeyim, akim (akamete uğradı, kesintiye uğradı) kaldı. Şimdi akamete uğramaması lazım. Uğrarsa, tırnak kesilirse felaket olur. Türklerde bunu bilmeli; başarısızlık orta ve üst düzey savaş, isyan, kaos hepimizin hayatı söz konusudur. Şimdi kadar yaşadıklarımız deveden kulak kalır. Kesin başarı hedefi ile sonuçlanması lazım. Yeni diyalog sürecine yükleniyorum. Dostlarımızın ve halkımızın eski kalıp mücadeleleri bir kenara atmaları lazım.
Rejim değişikliği

Eski yaşam alışkanlıkları top yekun bırakmak gerekir. Neden, çünkü bu bir rejim değişikliği olacak. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli, bu hepsinden daha derinlikli olacak. Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyete… Radikal demokrasi, tam demokrasi, Anadolu ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesi, hazırlığım bu yönde. Şimdiye kadar olanlar ısınma hareketi idi. Bütün felsefi ve örgütsel birikimimi bu yönde PKK’yi hazırlamak ve dönüştürmek için kullanıyorum. Bu en köklü adım. Demokratik kurtuluş ve demokratik yaşam süreci. ben bu deyimi rast gele seçmedim. Zamanında söyledim anlamadılar. Anlamış olsaydılar, Ergenekon olmazdı, AKP bunları diyor ama çok yüzeysel bakıyor. Benim çok inatçı olduğumu biliyorsunuz. Ben ilk günden demokratik Cumhuriyeti savundum, onlar beni anlamadılar; “APO’yu bitirdik” dediler. Stratejik hatalar yaptılar. Ergenekon’u saptılar umarım bu sefer böyle olmaz. Onun için benimle oynanmayacağını özellikle AKP’ye anlatmalısınız. AKP’lilerle konuşun anlatın. Siz Meclis’tesiniz size çok görev düşüyor. Anlamlı bir uzlaşmaya gidilseydi (Ecevit döneminde) ne Ergenekon ne AKP olmazdı. Metiner saçmalıyor, ‘Apo sıkıştı’ diyor. Propaganda ile oyunu karıştırıyor. Kendisini düzene satmış, kendisini rezil etmiş, AKP’yi 10 yıldır ayakta tutan benim. Derhal bu söylemi terk etmesi lazım. Biz AKP’yi çıkartan gücüz.”
Kendini düzene satmış

- Metiner saçmalıyor, “APO sıkıştı” diyor. Propaganda ile oyunu karıştırıyor. Kendisini düzene satmış, kendisini rezil etmiş, AKP’yi 10 yıldır ayakta tutan benim. Derhal bu söylemi terk etmesi lazım. Biz AKP’yi çıkartan gücüz.
Ha biz ha Sakine

- Sırrı: Bize gelen bilgide, “Sakine’nin tutumunun ve katılımının iyi olduğu, dağ adına Avrupa’da görevli olduğu, işini tamamlayıp geri dönüş için Paris’e gittiğinde bu olayın olduğu… Tutumunun ve katılımının iyi olduğu” bildirildi.
- Öcalan: Ha bizi vurmuş, ha Sakine’yi vurmuşlar. Çok karanlık bir olay. Ankara’ya gelmiş (Ömer Güney) Çankaya’da büro tutmuş. Sterk “MİT kaynaklı” demiş. Mümkün değil ama düşüneceksin. Milyonda bir de olsa düşüneyim, MİT var mı? MİT de şaşırdı. Demekki darbe hala devam ediyor.
(Sırrı’ya dönerek) Sinop olayı rast gele mi organize mi?
- Sırrı: Organizeydi başkan. Çünkü ancak bir reklam ajansı grafiği ile önceden hazırlanmış pankartlar ve bildiriler vardı. Sosyal medya üzerinden bize dönük kampanyalar başlatıldı. Darbe Araştırma Komisyonunun görevi bittikten sonra, Özel Harp Dairesi ile ilgili, Gladyo ile ilgili, Kürdistan bölgesi hariç özellikle Karadeniz’i deşifre eden bilgiler geldi. Burada Karadeniz’de gladyonun yaptığı işler başlığı altında TAYAD’lı ailelere dönük linç girişimi de vardı. Orada anlatılan, yapılan ve biçimler ne ise hepsini Karadeniz’de gördük. Bu yönüyle örgütlü ve organizeydi.
Savunmanızı hazırlayın

- Öcalan: Siz de muallaktasınız. Tıpkı Sakine gibi. Bir daha kendini öz savunmanın hazırlamadığınız hiçbir yere gitmeyin. Size bir vurduklarında on vuramayacaksınız, gitmeyin, devlete güvenmeyin. Biliyorsunuz ki Ahmet Türk’ü iki kez vurdular, bir Samsun’da, bir İzmir’de… Sakine’ye yapılan hepimize yapılabilir. Bu özel harbe ayrıca geleceğiz.
(Çay geldi)
AKP’ye iktidarı sunduk

- Öcalan: Hükümet kesin vesayetten kurtuldu mu hesaplaşma tam olarak yapıldı mı? Tayyip’in Hükümet mekaniği, Kürt hareketine vurduğu kadar kendisine izin veriliyor, alan açılıyor vesayet kurumu, güç odakları tarafından. Sayın Başbakan zekice bu mekaniği teşhis etmiş ve iyi kullanıyor. Komplonun bir parçası değil. Danışıklı demiyorum ama Başbakan komplonun parçasıdır demiyor ama, bu yöntemi bir iktidar aracı olarak görüyor. PKK’ya vurarak yerini sağlamlaştırıyor. Kendime kızıyorum, 2001-2004’te biz eylemi ‘tak’ diye kestik. Hükümet anlamadı, ‘terör bitti’ dediler. (Altan Tan’a dönerek) Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar. Benim demokratik kriterlerim var bunu anlattık, bir baktık ki AKP hegemonya kurmak istiyor, 1923-40-50 CHP yerine AKP…
Hegemonya kurmak istiyor

Türkiye’nin ihtiyacı olan tam evrensel demokratik kriterlere uymazsan, PKK’ye karışmam dedim. Bunu PKK hareketinin zorluklarını bilerek söyledim. Hegemonya kurmak istediler, biz bu hegemonyaya karşı çıktık. AKP, iktidarı gökten inmiş sandı. Bizim sınıf ve halk savaşımızın ne kadar amansız olduğunu bilmiyordu. Ben Deniz Baykal’ın taktiğini boşa çıkardım. AKP hegemonya istiyor. CHP’nin yerine geçmek istiyor. İzin vermeyiz. AKP’ye korkunç ranta imkanı çıkar. Ben buna alet olmam. Tek şartım hegemonik olmaması. Biz eskisine doyduk, yeni kambur istemeyiz.
Başbakan tutuklanacaktı

AKP’nin çıkışları yanlıştır. Son bir buçuk yılda büyük bir savaşa yüklendiler. Nihai tasfiye operasyonları yaptılar. Sayın Başbakanı buna inandıran ekip (2011’de) PKK’yi bitireceğiz’ dedi. 10 bin kişiyi (KCK) içeriye aldılar, Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. Ergenekon’dan farkı yok. Başbakan MİT’e darbe yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü, Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı. (Durdu yeniden söze başladı) Genelkurmay Başkanının (İlker Başbuğ’u kastetti) tutuklanması da budur. O güce Cevat Öneş ‘darbe’ dedi. Bu yüzden ben devreye girdim, yardımcı olayım dedim.
İsyan etsek bir türlü…

(Biraz durdu yeniden başladı.) Sakine’yle sizin (Sinop’u kastederek) aynıdır. KCK’ye her operasyon ayaklanma ve isyana davetiyedir/teşviktir. BDP ve benim temkinli yaklaşımım engelledi. İsyan etmem beklendi. İsyan etsek bir türlü, etmesek bir türlü.
Her KCK’lının içeri alınması bir ayaklanma sebebidir. İsyan çıkarmıyoruz. 10 bin kişi alındı. Bu da bir nevi darbedir. En son siz alınacaktınız biz karşı hamle geliştirdik. En son parlamento grubu kalmıştı. Darbe şekil değiştirdi ama hala devam ediyor. Yeni darbe Brüksel ve ABD’de planlanıyor. Türk-Kürt ilişkilerini yeniden tanımlamam işlerine gelmiyor. Sanırım bu çıkışımız işe yarayacak. Benim üzerimde planları var. Doğan Güreş Londra’dan döndü ‘bana yeşil ışık yakıldı’ dedi, 4 bin köy yakıldı. İşadamlarını götürdüler. (Pervin’e işaret ederek)
Darbeyi önledim

Metiner, ‘Sıkıştı’ diyor. Yanlış söylüyor. Sıkışma yok, darbeyi önledim. Bir darbe var, fakat derinliğini tam fark edemiyorum. MİT’i düşürseydiler. Türkiye’de tüm kaleler düşmüş olacaktı. Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan’a gelecekti. Benim bu süreci canlandırmam, darbeyi engelleme sorumluluğu… Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım.
Düşürülmek isteniyor

Türkiye’de 3 koldan paralel devlet çalışması var. Bu ilişkileri sabote edilmeye başladı. Sıradan lobiler değil. ABD’de Yahudi, Ermeni ve Rum lobileri stratejik ve taktik müdahale ediyorlar. Her 3’ü de Anadolu çıkışlıdır. Sözde bir hükümet var, sözde bir parlamento var. CHP ve MHP paralel devletin izdüşümleridir, basit aletleridir; AKP’ye de, medya ve işadamlarına da sızmışlar. Sadece MİT kalmış, hedeflenen bizim geliştirdiğimiz diyalogdur. MİT Müsteşarı düşürülmek isteniyor. Emre Uslu, Mehmet Baransu MİT’i hedef aldılar,. arkalarında devasa bir güç var.
Florida kontrgerilla merkezidir. Abdullah Çatlı iki kez gitti. Papa, Palme… Sakine bu tür grupların işidir. Yeni gladyo tam anlaşılamıyor. Çözüm adına yapılan her şeyi sabote ettiler. Sakine olayı bende düşük bir tereddüt uyandırdı. Net değil. Sakine Avrupa’da barışı temsil ediyordu. Hala aydınlatılamadı.
2. Atatürk olma sevdası

İşte siz. ABD-İsrail-İngiltere’nin talepleri vardı, o zaman da MİT bu işe yatmadı. Tansu Çiller’in 2. Atatürk olma sevdası vardı. Beni de bomba ile öldürmek istediler. Doğan Güreş-Tansu Çiller işbirliği de oradan (İngiltere’den) icazet almıştı. Sonuç olarak böyle bir durum yaşadık.
Gülen, Nur hareketine sızdı
Cemaatin merkezi ABD’dir. Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah da ABD’ye alındı. Bir yazar (yazarın adını hatırlayamadı) ‘Fethullah Gülen, Nur hareketine sızdı’ diyor. ‘Kesin bilmiyorum, Kemalistlerin sızması’ diyor. Nur hareketini inceleyin, Saidi Nursi eski Nurs köyündendir. Eski bir Ermeni köyüdür. Teşkilatı Mahsusa’ya girdi, sonradan Mustafa Kemal ile takıştı. Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. 120 devlette okul açmış, para nereden. Florida kontrgerillanın eski merkezidir, Türkeş ve Latin Amerika’daki kontrgerilla, orada yetiştirildi. Yeni merkez ise Utah’tadır. Emre Uslu vs. orada eğitildi. Sağda ve solda örgütleri kontrgerilla ele geçirdi.
Başarısızlıkta ben yokum

- Sırrı: Gruptaki arkadaşların da selamı var, bir diyeceğiniz var mı?
- Öcalan: Ben sorumluluk üstlenmem. Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü’ diyeceksiniz. Ben yokum. BDP ve PKK’nın beni kullanmasına izin vermem.
- Sırrı: Rojava (Suriye’nin Kürt bölgesi) için bir aktarımınız olacak mı?
- Öcalan: Suriye’de Kürtler iki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar. Suriye Demokratik Kurtuluş Cephesi olsun. Kürt, Arap, Türk, Türkmen hepsi. Suidi Selefiler çok tehlikeli, Esad ise küçük burjuva diktatörlüğüdür. Kürtler (Suriye’deki Kürtleri kastederek) Barzani’nin emrine giremez. Onun çizgisi farklı. Kürtler mutlaka bir öz savunma gücü oluşturmalı.
- Pervin: Başkanım sizden bir parça almak istiyorum.
- Öcalan: (Elindeki kalemi Pervin’e vererek) Hatta size bir şey imzalayabilirim. (Heyetin üç üyesine ayrı ayrı duygularını ifade eden birer cümle yazarak birer kart imzalayıp verdi)
Fidan yalnız bırakılmamalı

Öcalan, “Kirli işler dönemini Baykal, AKP’ye devretti. Baykal tarihi hata yapmıştır. Tayyip Bey kurnaz çıktı. Deniz Baykal’ı kullandı. Ergenekonun bizden beklentisi 2002’den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. Ben AKP’nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim. AKP anlar dedik. AKP darbe ile uğraşırken başını belaya/derde sokmayalım dedik. Onlar darbelerle uğraştılar. 2007, 2009 hatta 2011’e kadar seçim hesapları, oy hesapları yaptılar. Ben geri çekildim. Benim çekilmem AKP’nin istismarından dolayıdır. KCK de PKK de dürüst ve fedakardır ama savaşı tam yapamadı, yetersiz kaldı; barış meselesinde de dirayetsiz kaldılar. Sıkıldım geri çekildim. Onlara ağır kelime kullanmıştım. Süreci esastan bozan güç kim diye baktım. Savcının… 7 Şubat MİT’e darbesi… Ben bir darbeyi sezdim. Cezaevi müdürüne ‘Hakan Bey’i (MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kastediyor) yalnız bırakmamak gerekir’ dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim, 5 ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı” diye konuştu.
Öcalan örgütten de dert yandı:

PKK bile beni anlayamıyor!

- Sırrı: Sayın Başkan Kandil diyor ki; Karşılık ateşkesle bir geri çekilme söz konusu olacaksa bile en az 2 yıllık bir süreye ihtiyaç var.
- Öcalan: (Sırrı’ya dönerek) PKK bile beni anlamıyor. Beni bir ağabey ve baba gibi görüyor. Endişelerini paylaşıyorum. Benim dosyalarım (hazırladığı mektuplara vurarak) endişelerini giderecek bir çatışmasızlık öneriyor. Şimdi burada ne var?
Birinci Belge: Demokratik Barış Sürecine Felsefi Bakış: Bu toplam 10 maddeden oluşuyor.
İkinci Belge: Demokratik Çözüm Planı: Bu da toplam 10 maddeden oluşuyor. Buna kısa bir giriş de diyebiliriz
Üçüncü Belge: Demokratik Barışın Eylem Planı: 3 aşamalıdır. Birinci aşama 7 madde, ikinci aşama 5 madde. Üçüncü aşama 7 madde.

Nevruz’da ilan edeceğim
Eylem Planı’na bir sayfalık ek yazdım. İkinci ek 4 sayfalık paralel devletle ilgili sorulara cevaplar. Değerlendirme 3 yaprak, 6 sayfa Kürt Sorununda Barış ve Demokrasi Süreci Hakkında Kısa Değerlendirme.
Ben 3 aşama ve 10 ilke öneriyorum. Bu yazı üzerine cesurca tartışacaksınız. Bunu Kandil’e ve Avrupa’ya götüreceksiniz. Kendi aranızda iş bölümü (heyeti kastederek) yaparak, Kandil ve Avrupa’ya bu görüşmeyi anlatın. Daha önce 3 hafta demiştim ama 2 hafta içerisinde gelirse, görüşlerimi revize ederim. Eşbaşkanlarla görüşürsem iyi olur. Eğer eşbaşkanlara tavır devam ederse yine bu heyet gelir. Newroz’a bunu ilan etmek istiyorum. İlanı ben yapacağım.
(Sırrı’ya dönerek) Kolektif haklar ve Kürt reformu yasası yapılacak. Biz demokratik özerklikte ısrar edersek, bu sabote olur.
- Sırrı: Sayın Başkan süreci tıkayacak olan da sürecin önünü açacak olan da sizin koşullarınız. Buna dönük yetkililerle görüşmelerinizde bir takviminiz, bir mutabakatınız var mı?
- Öcalan: (Önce cevap vermek istemedi sonra) Ben PKK’nin yetersizliğine karşı da inisiyatif kullanacağım. Ne PKK’nin sandığı, ne AKP’nin sandığı gibi bir çekilme olur. Akdoğan (AKP PartiAnkara milletvekili, Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ı kastediyor) milat diyor. Bu kendini kandırmadır. Felakete neden olur. Mektubun cevası gelecek. Karar verip ilan edeceğim. Kandil karamsar, aşarlarsa iyi olur. Akdoğan kendisine güveniyorsa onunla konuşabilirsiniz. Bunu yapmazlarsa daha da gelişkin bir gündemle karşılaşırlar.
(Sırrı’ya dönerek) Peki bu çekilen yere JİTEM’in ve korucuların dolmaması için komisyonlar mı olmalı, yoksa akil adamlar mı olmalı.
- Sırrı: Parlamentonun böyle bir yetkisi ve işlevi yok.
- Öcalan: Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz. Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var.
Hepimiz özgür olacağız

- Sırrı: Sizin konumunuz ne olacak?
- Öcalan: (Gülerek) Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Şunu bilin ki bu hamlem komployu boşa çıkaracaktır. Ben komployu aşıyorum. Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız’. Kendime güveniyorum. Şunu iyi bilin devlet de ben de vazgeçemeyiz. Tarihi bir barış ve demokratik yaşama geçiş.
Kandil onların savaş sistemine katılmadığım için… Bu yüzden onlara kızıyorum.
Umarım AKP’de bizi yanlış anlamaz. Yanlış anlarsa felaket olur. Buna rağmen AKP diktatoryasını bize dayatırsa kabul etmeyiz.
- Sırrı: Başkanım her şeyi konuştuk. Bir de başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala’nın size selamları var. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar.
Başkanlığını destekleriz

- Öcalan: Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız Başkanlık ABD’deki gibi olmalı, devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi. Bunun adı demokratik meclis de olabilir. Bu da ABD’deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya’daki alt duma gibi olabilir. Bu da ABD’deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya’daki alt duma gibi olabilir. İngiltere’deki avam kamarasının Türkiye versiyonu gibi. Esas olarak HDK’yi parlamentoya uyarlamak gibi düşünebiliriz. HDK demişken, çok planlı ve örgütlü işler yapmalısınız. Biraz bürokratik ve hantal kalıyor. Ertuğrul’a söyle ben hala Dev-Genç’in çizgisindeyim. (gülerek) O anlar… 40 yıldır Türk solunu taşıyorum. Daha fazla kendilerine güvenmeliler. Daha fazla kitleselleşin, dar kalıyorsunuz. Seçime BDP mi HDK’yle mi gireceksiniz siz karar verin. Adayları halkın en popüler olanından seçin. Seçime giderken HDP ile gidereseniz eş başkanlar değişebiler.
- Pervin: Kürt basınını takip etme şansınız var mı? Özgür Gündem, Azadiye Welat gibi.
- Öcalan: Evet. Özgür Gündem okuyorum. Kendilerini yormuyorlar, biraz kendilerini yorsunlar. İmzalar zenginleşsin. Kadın sayfasını da okuyorum. Ama sürekli katliamlar ve ölümlerden bahsediyorular, oysa özgürlükler de işlenebilir.
- Sırrı: Son günlerde sanatçıların duyarlı çıkışları var. Mesela Kadir İnanır bayağı etkileyici oldu.
- Öcalan: Hepsini selamlıyorum, saygılarımı gönderiyorum. Şunu görmeliler, bizim siyasi faaliyetimiz bir sanattır.
Önder’in senaryosu

- Sırrı: Bilge Köyü katliamı üzerinden Kürt meselesini anlatan bir senaryo üzerinde çalışıyorum.
- Öcalan: Çok iyi olur.
‘Burunlarından fitil fitil çıkarır’
PKK beni bir ağabey, bir baba gibi görüyor.
* * *
Eylem Planı’nı Nevruz’da ilan etmek istiyorum.
* * *
PKK’nın yetersizliğine karşı inisiyatif kullanacağım.
* * *
Kandil karamsar, aşarsa iyi olur.
* * *
Komisyonlar kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak.
* * *
Ne ev hapsi ne de af. Hepimiz özgür olacağız.

Öcalan: (Altan Tan’a dönerek) Sen sağdaki örgütleri bilirsin. Kontrgerilla ABD merkezlidir. Yargı ve emniyeti ele geçirdiler. MİT askerlerden güçlü çıktı, savcı çağırdı gitmediler. Bana göre bir direniştir. Erdoğan bunların burnundan fitil fitil çıkarır. İnşallah diyelim.
Namaz kılıyordum

İslam kirletildi, bugün Türkiye’de hat safhadadır, İslam’ın özü adalet, hukuk ve tasavvuftur (Altan Tan’a dönerek) kirlenmeyi önleyin. Sizi nasıl markaja aldılar biliyorsun. Kürtler dindardır. İlk dönemlerde namaz kılıyordum, 33 sure ezberlemiştim. Köyün imamı Müslüm hoca ‘Sen böyle gidersen uçarsın’ diyordu. Kimse kusura bakmasın, ben İslam’a sol jargonla bakmam. Kürt halkının da dini inancı kuvvetlidir. 1969’da Kısakürek’in gizli bir toplantısına gittim.
Gizli bir İslam var

İngilizler İslam’ı kullandılar, Osmanlı’yı yıktılar. Mursi de yeni imalatları. Eskiden general imal ediyorlardı, şimdi de imam imal ediyorlar. Generallerin de faydası yok, imamların da faydası yok. Cemaatin adı kullanılıyor. İslam’ı kullanan kapitalist tekelci işadamları Başbakan’ın ağzına idamı veriyorlar. Bunlar barışı istemiyorlar. Kürtlerin yaşadığı gizli bir İslam var.
Kürtler yer arıyorlar

- Altan: Tarikatlarda örgütlendi.
- Öcalan: Geliştirin benden daha iyi biliyorsun.
- Altan: Tam olarak tarif ettiğiniz güçler kimlerdir?
- Öcalan: Ermeni lobisi etkili. 2015’le gündem olmak istiyorlar.
(Sırrı’ya dönerek) Sen Adıyaman’dan bilirsin. Aslında Türkmenlerin tarihine daha çok yoğunlaşmanız lazım. Babai isyanları çok önemlidir. Bu bir Selçuklu ayrışmasıdır. Kurmançiler da Türkmenler de sınıf olarak en altta kalanlardır. Solcular, tarihi milliyetçilere bıraktılar.
- Sırrı: Babai isyanları bu ülkede resmi tarihte en az incelenen olaydır. Baba İshak da biliyorsunuz Adıyamanlıdır. Bir tek Ahmet Yaşar Ocak’ın Babailerle ilgili bir tek çalışması var.
- Öcalan: Anadolu İslamlaştıktan sonra, bin yıllık bir Hıristiyanlık öfkesi var. Rum, Ermeni, Yahudi, Anadolu’da hak iddia eder. Laiklik, milliyetçilik kisvesinde elde ettiklerini kaybetmek istemiyorlar. Aslında Sırrı Sakık’ın Kafkaslardan geldiler sözü doğruldu ama açıklayamadı.
Kürtler kendilerine yer arıyorlar. Kürtlerin devletten dışlanmaları son yüzyıldır. Abdülhamit bile onlara yer verdi. Mustafa Kemal de başta yer verdi. Devreye giren İsrail lobisi, Ermeni ve Rumlar, ‘Kürtler ne kadar dışlanırsa o kadar başarılı oluruz’ diyorlar. Bu paralel devlettir. Bin yıllık bir gelenektir.
Birgül Ayman kimdir?

Türklerin karşısına ne kadar Kürt çıkarırsak, o kadar Türk koparırız. Kürtlerle Türkler karşı karşıya gelirse, taviz alırız diyorlar. Türk Kürdü ezmeli, Kürt Türkü vurmalı. Birgül Ayman kimdir? MHP, CHP katı laik bir mezheptir. Faşist CHP olduğu gibi duruyor. CHP ve MHP ulusalcılığı, Hitler milliyetçiliğinin aynısıdır. Zaten kuruluş tarihi de aynıdır. Anayasanın önüne de bunlar dikilecekler.
İstismar etmeyelim

(Sırrı cebindeki kağıdı çıkartarak, bilgi aktarmak istiyor ve kendisine uzatıyor)
- Pervin : Hareketin göndermiş olduğu iki ayrı mesaj var. Eşbaşkanlara iletilmiş. Biz mi okuyalım, siz mi okumak istersiniz’ deyip; yazılı kağıtları başkanın eline veriyor.
- Öcalan: ‘Yetkilinin alması gerekir, istismar etmeyelim’ diyerek Sırrı’ya geri veriyor.
(Sırrı ‘Ben aktarayım’ diyerek kağıtları alıyor)
- Öcalan: Özetleyin.
(Sırrı önce hareketin görüşlerini özetleyerek okudu. Adından partinin görüşlerini aktardı)
- Öcalan: (Hareketin 16.02.2013 tarihli öneriler metnin 4. maddesi okunurken gülerek) Klasik kaygılar.
(Daha sonra aktarım bitinceye kadar dinledi. Hareketin 14.01.2013 tarihli öneriler 4. maddesi olan ‘Yeni Anayasa’da Kürtlerin halk olarak varlığını kabul eden bir ibarenin olması iyi olacaktır’ belirlemesine karşılık) Anayasada devlet öyle tanımlanamaz. Devletin etnisitesi ve dini olmaz. Hukuki bir realitedir anayasa. Bu konuda Habermas’ın görüşlerine ihtiyacımız var.
Kürtlerin varlığı

- Sırrı : Anayasada en büyük tartışma vatandaşlık tanımında yaşanıyor. Kandil diyor ki mutlaka Kürt halkının varlığı zikredilmeli, çünkü azınlıklar denilince gayrimüslimler anlaşılıyor, ki bu doğru bir tespit.
- Öcalan: (Sırrı’nın sözünü keserek yeniden araya girdi) Vatandaşlık maddesini sana yazdırıyorum, ‘Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır’
(Biraz durup yeniden)
Türk ulusçuluğu faşist

Burada Türkiye Cumhuriyeti de olmayabilir sadece Türkiye’de olabilir. Ulus aidiyeti ile devlet aidiyetini karıştırmayın. Bunu CHP ve MHP dedirtiyor. Sizin Türk ulusçuluğu dediğiniz faşist bir örgütlenmedir. Alet olamayız. Devlete aidiz, ama Türk ulusçuluğuna ait değiliz. Türk ulusçuluğu bu ülkenin yüzde 10’unu bile karşılamaz. Millet, Arap, Türk ve Kürdü de kapsar. Ama millet-i hakime değil.
Millet kavramı hem kolektiftir, hem bireyselliği içerir (Altan’a dönerek) Millet İslam enternasyonalizmini ifade eder. Peygamber, ‘Arabın Aceme üstünlüğü yoktur’ diyor. Evrensel kavramlara gidelim. Tekilden uzağız. Ortak bir milletin üyesiyiz. Bu Türk ulusçuların kastettiği şey değil. Böyle ele aldığımız zaman bunu Türk ulusalcıları da kabul edebilir.
Hedefimiz ne? Kürt Türk ilişkilerinin özgür bir temelde anayasal bir ifadeye kavuşturmak istiyorum.

BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder 23 Şubat’ta İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan’la görüştü. BDP’liler ile Öcalan arasındaki görüşmede bir de MİT görevlisi bulundu.
Kürtler kendi kendini yönetecek

Peki biz ileride ne yapacağız. Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir. Mesela AB yerel yönetim özerklik şartı ki buna şerhi kaldırırlarsa bu mesele önemli ölçüde çözülür.
- Sırrı: Sayın Başkan izniniz olursa bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum.
- Öcalan: Nedir?
- Sırrı: Bu sanıldığı gibi bağlayıcı bir metin değildir. Teknik bir metindir.
- Öcalan: Niye, birinci ve ikinci maddesinde mali ve idari özerklik var.
- Sırrı: Sayın Başkan. Buna şerhin kaldırılması tek başına yetmiyor. Bunun iç hukuka dönüştürülmesi gerekiyor. Bunun yolu da anayasa da düzenlemek. Sanıldığı gibi bu haliyle bir bağlayıcılığı yok. Bir teminat da içermiyor.
(Bu açıklamalar üzerine biraz düşündü, önündeki mektupları karıştırdı. Sonra tekrar söze başladı)
- Öcalan: Tavrımız şu olacaktır, ana ilke olursa biz kullanırız. Siz ister yasa çıkartın, ister çıkartmayın. İspanya’nın bütünlüğü içinde milliyetler ve bölgelerin demokratik hakları ve dayanışmaları garanti edilir. Dün yine tartıştık. Tarihsel ve kültürel kimlikler miras zenginliğimizdir. Kendilerini özgürce ifade etmeliler, ki bu örgütlenme ve yönetmeyi de içerir ve yaşamaları bir haktır ve garanti edilir.
(Sırrı’ya dönerek)
Sırrı bize lazım. Bizim kıymetlimiz. (Sırrı’ya dönerek) Ben seni bana söylendiği zaman başka bir Adıyamanlı Sırrı ile karıştırdım. Sen siyasaldaydın değil mi?
- Sırrı: Evet
- Öcalan: Kaç girişlisin?
- Sırrı: 1979 girişliyim.
- Öcalan: Ha o sen değilsin. O bizim zamanımızda, sadece ders çalışan xımıl biriydi.
- Sırrı: Sayın Başkan siz Adıyaman’a ilk geldiğinizde ben 14-15 yaşındaydım. Siz geldiniz Hasan Yorulmaz’ı sordunuz. Ben sizi Hasan Yorulmaz’a götürmüştüm.
- Öcalan: Evet. Benim Adıyamanlı çok kıymetli arkadaşlarım vardı şehit düştüler.
- Sırrı: Mehmet Emin Taştan.
- Öcalan: Evet.
- Sırrı: Aziz Bilgiç.
- Öcalan: Evet.
- Sırrı: Sabri de bizim devredendi.
- Öcalan: Evet, Sabri çok değerli bir arkadaşımızdır. Sen Mükerrem Kemertaş’ı çok seviyorsun. Seni de çok severim ama Turan Engin’i daha çok severim, Esas beni etkileyen Aram Tigran’dır. Onun sesi beni kendime getirir.
Büyük kadın kahramanlar var. Yaşamın kutsallığı önemlidir. Kölelikten vazgeçilmelidir. 8 Mart mesajı olarak bu söylediklerimi, bu çerçevede açarsınız. Kadını özgür almayan bir halk özgür alamaz. Kadının tam özgürleşmiş hali tanrısallıktır. Şehit düşen kadın kahramanları anıyorum.
Şimdi siz bana biraz izin verin. Bu vereceğim mektuba Kandil’in endişelerini cevaplayan bir ek yazacağım.
(Heyette bulunan 3 kişi odadan çıktık. 15 dakika sonra tekrar çağırdı bizi)
- Öcalan: Ben bunu yetkiliyle size ulaştıracağım. Size vermeliler. Çünkü vermezlerse süreç devam etmez.
- Pervin: (Ayağa kalkarak, yetkiliye hitaben) Ne zaman vereceksiniz?
- Yetkili: Ben ileteceğim, size verirler.
- Öcalan: Bana yönelttiğiniz bütün soruların cevapları ve Kandil’in endişelerini giderecek her şey bu mektuplarda var. Şimdi eklerini yazacağım. Karşılıklı görüşmeler devam edecek.
(Tekrar oturarak görüşme devam etti)
- Öcalan: Devlet düzeyinde karşılıklı olarak diyalog içindeyiz. Karamsar olmayın., AKP buna ne kadar hazır, ne kadar ciddiler bunu bana siz getireceksiniz. Anti terör yasası, siyasi partiler yasası, seçim barajı… Toplantılarımızda cesurca tartışıp bana getireceksiniz. Bir ya da iki hafta içinde eleştirisel bir cevap bekliyorum. Bu bir taslaktır, dayatma değildir.
Çekilmeden çekilmeye fark var. tek taraflı bir çekilme olmayacak. Çekilme parlamento kararı ile olacak. Başbakanın dediği çekilsinler onlara karışmayız demesiyle olmaz. TBMM onaylayacak, çekilme komisyonla olacak.

28 Şubat 2013
Kaynak: