22 Eylül 2013 Pazar

Aziz Başkan, RTE Şampiyon!


Biri Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin Başkanı, diğeri doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı!
Yangından mal kaçırır gibi değiştirilmeye çalışılan yeni devlet tabelâlarında ise ’Türkiye’nin çiçeği burnunda Başkan adayı.
Biri on beş yıldır başında Fenerbahçe’nin, diğeri on yıldır hükümetin başında!
Biri kendini Türk Futbolu için velinimet olarak görürken, diğeri Türkiye Cumhuriyeti için velinimet olarak görüyor kendini..
Biri kulüp idarecilerinin, teknik heyeti ve futbolcuların sâhibi gibi algılarken kendisini; diğeri memleketin, vatandaşın ve Türk gençliğinin sâhibi olarak algılıyor!
Biri sahada kazanmak için her yolu deniyor, diğeri seçimlerde.
Haklarını yememek gerek!
Biri Fenerbahçe’ye amatör sporlarda tarihinde elde edemediği başarılar kazandırırken başkanlığı döneminde, diğeri elektriği olmayan köylere bile beyaz eşya gönderecek kadar ince fikirli bir başbakan!..
Biri meşhur şike dâvâsıyla dünyaya tanıtırken Fenerbahçe’yi, diğerinin ismi terör örgütlerine destek vermekle anılıyor dünya üzerinde...
Fenerbahçe başkanı olan, doğru yahut yanlış kendisini desteklemeyen herkesi ihânetle suçlarken Fenerbahçe’ye, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan, memleketin yüzde ellisini düşman ilân ediyor meydanlarda haykırarak!
Birinin peşine takılanlar için bir Fenerbahçe takımı var Türkiye’de bir de diğerleri; diğerine peşine takılanlar için bir AKP var memlekette, bir de diğerleri...
Biri yaptığı şikeden dolayı bile rakiplerini suçlayacak kadar gaddar, diğeri delik deşik ettiği sınırın dibindeki Reyhanlı’da meydana gelen patlamadan bile CHP’yi sorumlu tutacak kadar kindar!
Milyar doları bulan servetleri olduğu söyleniyor her ikisinin de!
Biri atadan, dayıdan zengin, ama diğerinin 15-20 yılda nasıl olup da böyle bir zenginliğe ulaştığı bilinemiyor yargılanamadığından...
Birinin işi hakemlerle, devre arasında neticeyi değiştirmek üzere inilmiş hakem odalarında; diğerinin işi ise hâkimlerle, yargıçlarla, kimi zaman pazarlık ederken milyon dolarlar üzerine otel odalarında!
Biri mahkeme mahkeme dolaşır da suçsuz olduğunu inandıracak makam bulamaz; diğeri kendinin, çoluk çocuğunun, eşinin, dostunun, akrabasının edindiği serveti izah edecek vicdan bulamaz..
Birine göre Fenerbahçe’yi yönetmeye talip olan kim varsa kendisinin kuyusunu kazmaya çalışan şer odakları, diğeri ezelî ve ebedî mağduru bu ülkenin ve kendisini herhangi bir sebepten dolayı memleketin başında görmek istemeyenler dışarıdan beslenen vatan hainleri...
Biri rakip Anadolu takımlarının yöneticileriyle, oyuncularıyla, kalecileriyle kurduğu münâsebetlerle yapmış en büyük açılımını, diğeri yıllardır terörle Türk Milleti’nin kanını, Türk gencinin istikbâlini sömüren cânilerle..
İkisi de demokrasi sevdalısı! İkisi için de seçim sandığı kutsal! Ve ne yazık ki ikisi için de kazanmak için istismar da dâhil olmak üzere her yol mübah!
İkisinin de eleştiriye hiç tahammülü yok!
Birinin vekili devr-i iktidarlarında engelli vatandaşların insan yerine, adam konulduğunu ve bu vatandaşların ailelerinin daha önceleri “ölse de kurtulalım” diye gördüklerini, şimdi devletten aldıkları para için kurtarıcı olarak algıladığını iddia edecek kadar nasiplenmiş insanlıktan!..
Biri vefât etmiş evlâdıyla ilgili sorulan soruyu cevaplarken kelimeleri boğazına düğümlenen, gözyaşları içerisinde kalan bir adamı evlât acısını istismar etmekle itham edecek kadar nasiplenmiş insanlıktan!
İki adet fenomeni var Türkiye’nin..
Biri Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin başkanı, diğeri Türkiye’nin başbakanı!
Aziz Başkan, RTE Şampiyon!

OSMANLI'DA TÜRK KAVRAMINA BAKIŞ AÇISI










Osmanlı özellikle 15. yüzyıldan sonra Türk devleti olma niteliğini tümüyle yitirmekle kalmamış, Türklüğe açıkça hakaret eder, söver duruma gelmiştir. Bu durumda Enderun mektepleri, harem ve devşirme uygulamaları son derece etkin rol oynamıştır. Bütün bunları bilerek Osmanlı'da Osmanlı diye tutturanlar bir yana bu yazı bütün bunları henüz bilmeyenler için hazırlanmıştır.

* İbn-i Bibi, Türkler’den, “cahil Türkler”, “müfsid - - Türkmenler”, “çarıklı Türkmenler” diye bahsediyor.

* Kerimüddin Mahmud Aksaraylı Türkleri “Gözün karalığından daha kara olan Türk...”, “Türklerin... o dinsiz zümrenin...”, “mel’un Türkler” ifadeleriyle anıyor.

* Amasyalı Hüseyin b. Ali Fatih, “Tariku’l Edep” adlı çalışmasında “Türk” ve “Türkmen” i iki ayrı etnik grup gibi gösterip bölüyor.

* Şair Baki “Türk ehlinin ey hace biraz başı kabadır.” diye hakaret ediyor.

* Nef’i “Türk’e Hak, çeşmi irfanı haram etmiştir.” diye aşağılıyor.

* Türkleri “çoban köpeği” ne benzeten tarihçi Mustafa Naima Efendi ayrıca “nadan Türk, idraksiz Türk, çirkin suratlı Türk, mel’un Türk” olarak niteliyor.

* Gelibolululu Mustafa Ali, Mevaidü’n Nefais’te “Anadolu, Karaman ve Rum ülkesi adlarını alan pasaklılar halkı elbette kır adamıdırlar. Bunlar, aralarında güzel ve sevimli olanı az görünen, çeşit biçimde çirkin kimselerdir.” diyor.

* “Etrak-ı Bî-idrak” lafının mucidi Hoca Sadettin “hilebaz Türk”, “akılsız Türk”, “aptal Türk”, “kudurmuş kurt”, “aşağılık türediler”, “sırtlan”, “anlayışsız kaltaban” diye nefret kusuyor.

* “Baban da olsa Türk’ü öldür.” diyen Kadimi mahlaslı Hafız Hamdi Çelebi, Hz. Muhammed’in “Türk’ü öldürün kanı helaldir.” dediği iftirasını yayıyor.

* İzvornikli Arnavut Taşlıcalı Yahya karakteri, “Soyu kuruyasıca Türk” diye mısralar düzüyor.

* 1797-1802 yılları arasında Paris’te daimi elçiliğimizi yapan Moralı Seyyid Ali Efendi Çuhadır Ahmet’e “Türk-ü sutür” yani “Hayvan Türk” yakıştırması yapıyor.

* Tokatlı Aşık Nuri Türk’ü hayvana benzeterek şöyle diyor:
“Türk’ün dilberidir gayetle inat
Şehir dili bilmez lisanı kubat
Kelamında eder Türklüğün isbat
Hayvan gibi gözün diker samana”

* 1912’de Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda “Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyor.

* 1913 tarihli “Mecmua-i Ebuzziya” dergisinin 94. sayısında, “Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir... Türk falan değil sadece Müslümanız.” deniliyor.

* Bugün “Milli Eğitim Sistemi” ni “milliyetçilik” ten arındıranlar(!), dindar fakat “milli şuur yoksunu” nesiller yetiştirmeye girişenler gibi Prof. Ahmed Naim 1913 yılında yazdığı “İslamda Dava-i Kavmiye” adlı kitabında Türk’e karşı savaş açıp, “Türk’ün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok, gerekli olan şeriatı öğrenmektir.” diyor.

* 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık yapan ve AKP iktidarında adına vakıf kurulan Mustafa Sabri Efendi, Türk’e Türklük benliğini vermek isteyenlere “soysuzlar” yakıştırmasında bulunuyor. Dahası, tiksintiyle söz ettiği Türklüğünden istifa ediyor:
“Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah’ın huzurunda
(...)
Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk Milletinden addetme!”

ATASEN
Ata Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası