28 Mart 2012 Çarşamba

MHP’Yİ DIŞ GÜÇLER Mİ YÖNETİYOR?




Bu konuda söylenecek her sözün zülf ü yare dokunma ihtimali olduğu için ülkücü kalem erbabı böyle bir riske giremez. Ama tartışmayı “AKP’yi dış güçler mi yönetiyor?” eksenine taşırsak herkes bülbül kesilir, hatta bu konuda, bir haftada bin sayfalık kitap bile yazabilirler...

Bin sayfalık kitabı bir haftada yazacak kalemşörlere “Peki, seçmenin yüzde elli oyunu almış, Cumhuriyet tarihinin en karizmatik başbakanına sahip AKP’yi kontrol edebilen dış güçler muhalefeti boş mu bırakır?.. AKP’nin üstün başarısında(!) muhalefetin de katkısının olması burnunuza yanık kokusu getirmiyor mu?” sorusunu sorsak “hık, mık” sesleri çıkartarak yan çizerler... 

İşte bunun içindir ki Cemil Meriç “Aydın kendi beyniyle düşünebilen, kendi gönlü ile hissedebilen” insandır diyor.

Ülkücü kalem erbabı için de bu konular mayın tarlasıdır...İşte bu bakımdan, eleştiri geleneği olmayan her hareket gibi Ülkücü Hareket de manüplasyonlara karşı dayanıksız ve korumasızdır.

Benim burnuma yanık kokularının geldiği konu sadece “AKP’nin başarısında CHP ve MHP muhalefetinin dış güçlerce kurgulanmış siyasetleri” değildir. Bunları aşağıda bir bir sıralayacağım... 

Bu konuda “somut deliller” talebini de safdillik olarak görüyorum... “Rüşvetin belgesi olmaz”sözünün zirve yaptığı bir ülkede küresel güçlerin manüplasyonlarında belge istemek çok komik geliyor bana!.. Rüşvetçi, kıytırık devlet memurları bile karda yürüyüp izini belli etmezken CIA Türkiye Masası, bizlere sunulmak için imzalı mühürlü belgeler mi bırakacaklar? 

Şimdi gelelim burnumuza gelen yanık kokularına:

Yanık Kokusu 1. 

Tarih 11 Ocak 2000... Yer Osmaniye... MHP Genel Başkanı yaptığı basın açıklamasında “MHP ilkeleri olan bir partidir. Kimse yarın bizi ilkelerimize aykırı karar almaya zorlayamaz”sözleriyle sert bir çıkış yapıyor.

Tarih 12 Ocak 2000... Yer Başbakanlık... Apo ile ilgili liderler zirvesi başlıyor... Zirve tam 7,5 saat sürüyor... Sadece 26 saat önce “MHP ilkeleri olan bir partidir. Kimse yarın bizi ilkelerimize aykırı kararlar almaya zorlayamaz” diyen Sayın Bahçeli’ye Osmaniye’de tükürdükleri bir bir yalatılıyor...

Neden?..

“Bahçeli korkaktır, basiretsizdir” vb sözler bizi gerçeklerden uzaklaştırır...

Sayın Bahçeli 12 Ocak 2000’de küresel güçlerin manüplasyonuna mı uğradı? Bahçeli’yi pes ettiren manüplasyon neydi?

Bu sorularla burnuna yanık kokusu gelmeyen ya nezle olmuştur ya da düşünme melekesini kaybetmiştir.

Yanık Kokusu 2.

Tarih 8 Temmuz 2002... Yer Kocayayla... Bahçeli 3 Kasım’da erken seçim kararını ilan ediyor...

a) Tesadüfe bakın ki bu tarihten sadece 11 ay önce Amerika’dan kursunu görüp Türkiye’ye dönen Tayyip Erdoğan AKP’yi kurup hızla teşkilatlanmasını tamamlıyor. Lacivert takımları ile Erdoğan Başbakanlığa hazır bir edada beklemede... Tesadüfe bakın ki ülkede IMF kaynaklı yapay bir krizle ekonomi felç durumunda... Yine tesadüfe bakın ki AB’den gelen ev ödevleri ile AKP’nin son 10 yıldaki uygulamalarının yasal dayanaklarını 57. Koalisyon tamamlayıp bitirmiş. İşi biten kağıt mendil gibi 57. Koalisyonun ortaklarının çöpe atılma zamanı geldi, çünkü “ABD’nin yeni prensi” yarış atı gibi yerinde sabırsızca eşiniyor...

Ülke yönetiminin AKP’ye teslim edilmesi için birilerinin düğmeye basması gerekli... Tesadüfe bakın ki erken seçim düğmesine MHP Genel Başkanı basıyor...

b) Tesadüfe bakın ki Bahçeli’nin erken seçim kararını paylaştığı tek kişi var MHP de: Oktay Vural... Tesadüfe bakın ki Oktay Vural ülkücü kökenli değil... Üniversite yıllarında lakabı “Kız Oktay”, iyi twistçi... Memuriyet yıllarında sadık bir ANAP bürokratı...Sonradan da devşirme MHP’li... Tesadüfe bakın ki Bahçeli’nin erken seçim kararını açıkladığı 8 Temmuz’dan bir ay önce Oktay Vural’ın bir haftalık Amerika seyahati var.
 
c) Tesadüfe bakın ki MHP Teşkilat Başkanı Şefkat Çetin ve Gurup Başkan Vekili Koray Aydın başta olmak üzere bütün MHP yönetimi erken seçim kararını bizler gibi televizyon ekranlarından öğreniyor. Bu kadar hayati öneme haiz bir karar neden Başkanlık Divanında tartışılmıyor?.. MHP’yi bir devlet kabul edersek Şefkat Çetin’de o devletin Genel Kurmay Başkanıdır... Hangi padişah ordu komutanına“Ordumuz savaşa hazır mı?” diye sormadan başka bir devlete savaş ilan edebilir?..

d) Sayın Bahçeli erken seçim sırrını neden Şefkat Çetin ve Koray Aydın gibi kökten sürme ülkücülerle paylaşmıyor da hayatının hiçbir döneminde ülkücü olmamış Oktay Vural’la paylaşıyor?.. Yoksa erken seçim talimatını Pentagon’dan Bahçeli’ye getiren kişi Oktay Vural olmaya?..Vural’ın ABD seyahati ile erken seçim kararı arasında bir ilişki olmaya?..

e) Bahçeli’nin ülke yönetimini AKP’ye altın tepsiyle sunmasını “siyasi öngörüsüzlük”le geçiştirmek aşırı safdillik olmaz mı? Bu işin içinde küresel güçlerin senaryosunu yok saymak Ağrı Dağı’nın zirvesinde kar’ın varlığını yok saymakla eşdeğerdir.

3 Kasım seçimleri ile AKP iktidarını Türkiye’nin başına bela eden Bahçeli’nin 8 Temmuz 2002 kararının ardındaki şüpheler dağılmadan hiçkimse “MHP bizim siyasi organizasyonumuzdur” dememelidir.

Yanık Kokusu 3.

Haziran 2011 seçimleri öncesinde MHP kaset skandalları ile çalkalanıyor...Bahçeli 15 kişilik Başkanlık Divanı’ndan dokuzunu feda etmek zorunda kalıyor... MHP Genel Başkanı bu işin hesabını sormaktan, hukuk savaşından bahsediyor... Kasetçiler de hukuk savaşı çığlıkları atıyor... Ve aradan geçen zamanda ne Bahçeli hukuk savaşı başlatıyor, ne de kasetçiler...

a) Acaba Bahçeli ne ile susturuldu?.. Suskunluk olsa hadi idare ederiz... Sayın Bahçeli “AKP parçalanırsa ülke koasa gider” diyor... Bahçeli bu demeci ile küresel güçlerin “hizaya giiiiiirrrr!”emrinin gereğini mi yapıyor?...
 
İşin içinde başka iş mi var?

b) MHP teşkilatları 25-30 delege ile ilçe kongresi yapar hale düşmüşler... Ülkücüler kan ağlıyor, “bitti bu iş” umutsuzluğu kanser gibi ülkücü bünyeyi sarmış ama Sayın Bahçeli hiç oralı bile değil... Hatta“Gidin başımdan, dağılın kardeşim, benim vazifem MHP’yi ufalayıp MHP ruhunu yok etmek”der gibi sanki...Ben şahsım adına Bahçeli’nin bu kadar ruhsuz ve siyasi hırsla MHP’yi kötürüm ettiğne inanmıyorum...

İşin içinde başka iş mi var?

c) Ülkü Ocaklarının içi boşaltılarak ülküsüzleştirilmiş... Ülkü Ocakları tasfiye sürecinin son dönemecinde... Türk Milletinin milli dinamiği olan ocaklarımızda milli meselelerde zerrece tepki yok... “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini” Ülkü Ocakları sadece seyrediyor, eskiden balkondan seyrederdik şimdilerde balkona bile çıkamıyoruz... İşte bunun adı tasfiye... Bahçeli Ülkü Ocakları’nı isteyerek mi tasfiye ediyor?.. 

İşin içinde başka iş mi var?

Şüphelerimin hepsini yazmaya kalkarsam bin sayfa da ben yazarım.

Evet işin içinde başka iş var...

Başka iş”in ipuçlarını Deniz Baykal ve MHP Kasetlerinde bulamayanlar “düşünüyorum” demesinler.
 
Sayın Bahçeli şantaj altındadır... 
 
11 Ocak 2000, 8 Temmuz 2002 tarihlerindeki kararlar da şantajla aldırılan kararlar olamaz mı?...

Ülkücüler, “somut delil” kolaycılığa kaçmayıp muhakeme zinciri kurmayı deneseler daha isabetli bir yol seçmiş olacaklardır.

SON SÖZ:

Şüphe insan beyninin en konsantre eylemidir. Teknolojik gelişmelerin, buluşların temelinde bilimsel şüphe yatar. Sadece fen ilimleri değil sosyal ilimler de gelişmesini şüpheye borçludur. Büyük Fransız düşünürü Rene Descartes, “Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum, o halde varım.” sözleriyle şüphenin önemini vurguluyor.